- İnatçı adam iyi olur.Kötülük gelmez ondan.Bir kötülüğü varsa, o da kendine.
- "İnsanlık öldü mü?, dedim. Yok, dedi, ölmedi, ölmedi ama, bir şeyler oldu, başka bir yerlerde sıkıştı kaldı herhalde?"
- "Orman orman," diye başladı."Mutlu orman, yüz bin ağaç bir aradasınız, bir yere kımıldayamaz, birbirinizden ayrılamazsınız.Gürleyince hep birlikte gürlersiniz, hep birden yaprak döker,hep birden kök salarsınız.Hep birden çiçek açar,hep birden donarsınız.Üstünüze hep bir yağmur yağar, hep bir gün açar.Hep bir kokarsınız burcu burcu.Yanınca hep bir yanarsınız.İşte ben size söylüyorum kimseciklere değil, insan olmadığınıza şükredin.Türkü söylemesini, yatmasını, kalkmasını, öpüşmeyi, koklaşmayı, sevişmeyi bilmezsiniz amma, gene de şükredin.
- Şu fıkara kısmına ne de iyi olur, diye düşündü.Amma ellerine birazcık bir şey geçmesin, bitleri kanlanmasın azıcık, burunları havayı döver.Allah bunlara diş versin de tırnak vermesin.Bunların böyle iyi, böyle masum, böyle tertemiz çocuk gibi kalabilmeleri için gün yüzü görmemeleri gerek.Allah da o sebepten bunlara vermez.Bozulmasınlar diye.
- Kafasında birden şimşek gibi bir düşünce çaktı.Yüksek, halka baş olan kimselerde gönül, kibir olmazdı.Olmamalıydı.Kendini herkesle bir tutacaksın ki, seni sevecek, sayacaklar.Yoksa her insanın yüreğinde bir büyüklük aslanı yatar.Sen benim dersen, o da iki misli, beş misli benim der.Dağdaki iki oğlaklı çoban bile kendince, gönlünce Demirgırat Başkanından üstündür.O yönlerine dokunmayacaksın.
- "O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler."
- Bindiler de çektiler gittiler, o iyi insanlar, o dünya güzeli atlara? O yiğitler, o her birisi kaplan örneği şahinler, o ceren gibi atlara bindiler de başlarını aldılar gittiler. Bir daha, bir daha hiç gelmeyecekler. Hiç, hiç, hiç! Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. Şu dünyanın yaşaması müşkül hal ilen. Bin iyiyi bir kötüye kul eden? Yapayalnız kimsesiz. Hem de çaresiz. Yalnızlığı, çaresizliği yüreğinin başında ağılı bir hançer yarası gibi? Çaresizlik hem de boşluk. Yanıyor yüreğim. Eskiden, daha korlu, daha beter, delirten, yüreğim ne güzel yanardı. İçimde bir ateş harmanı. Keşke şimdi de öyle olsa. Yansa yüreğim, acısa, korksam. Ölüm gibi, ölümden beter, korksam yüreğim dayanamasa. Orta yerinden çat diye çatlasa, tam ortasından. Sabır taşı gibi... Şu dünyada her bir yaratığın tutunacak bir dalı var, insanın yok. Şu dünyada yalnız olan, kimsesiz, çaresiz olan yalnız be yalnız insandır. Herkesin, her şeyin yaşaması, ölümsüzlüğü var, insanın yok. Ağaç, kuş, otlar, böcekler, yılanlar, çıyanlar, hiçbirisi, hiçbirisi yok olmuyor. Ama insan yok oluyor. Çünkü insan kendinde başlayıp kendinde bitiyor. Bu kadar yalnızlık, bu kadar kimsesizlik yalnız be yalnız Allaha mahsustur. İnsanın kendi kendine acıması... Kendine acımakta bir sığınma, bir aşağılanma, bir yaltaklanma, bir güçsüzlük var gibi.
- En iyisi öfke... En iyisi, en iyisi... Kendini ince, acıyan, yarı ağlamaklı, tatlı bir hüzne kaptırıvereceksin, sonra birden, ta iliklerine kadar öfkeden titreyeceksin. Ve öfke sürecek. Bir gün, beş gün, bir ay, bir yıl, bir yüzyıl... Öfkeden öyle tir tir, ağzın köpük içinde, zangır zangır, kudurmuş, gözler dışarı uğramış, pörtlemiş, öfkede, işkencede, hüzünde yaşamak. Böyle yaşamak, hiçte, dayanaksız, sevgisiz, kimsiz, hiç kimseyi hiçbir zaman kıskanamamanın insaniyetsizliği. Acısız, öfkesiz, uykusuz, düşsüz. Ot gibi, ağaç, böcek gibi. Böcek bile, sinek bile bu kadar hiçte, boşlukta değildir. Böcek bile, ağaç bile,sümüklü böcek, solucan bile. Ölüm korkusu. Gerine gerine ölüm korkusunun içine düşmek. Ölüm korkusunda çıldırmak. Çaresizliğinde dört dönmek. Acı, hüzünlü yok olmanın sessiz sızısını yaşamak... Ve ölüm korkusu, ölüm korkusunun bittiği yerin korkunçluğu.
- "Korkunun girdiği beden çürük ağaç gövdesinden beter olur , çınar da olsa."
- O sebepten gözleri ceylan gözlerine benzer