Korkaklar her zaman icin cesur insanlardan daha tehlikeli olurlardi. Bir kere sayilari daha fazlaydi. Sonra, arkadan vururlardi. Vurduklari zaman da kotu vururlardi. Cunku sag kalirsaniz öc alacaginizdan korkarlardi.
Şibumi, sıradan, olağan görünümlerin altında yatan gizli üstünlükleri anlatır. Şöyle düşün; O kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok. O kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok. O kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok. Şibumi demek, bilgiden çok anlayış demek. İfade dolu bir sessizlik demek. Kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçak gönüllük demek. Sanatta şibumi zarif bir basitliği ifade eder. Buna sabi denir. Felsefedeyse kendini wabi olarak gösterir. Büyük bir ruhsal rahatlıktır ama pasiflik değildir. Bir insanın kişiliğindeyse... nasıl söylemeli... Hakimiyet peşinde olmayan otorite mi? Onun gibi bir şey...
Ayağını yorganına göre uzatmak, bir burjuva değeridir; çünkü zenginlerin tasarruf etmeye değer bir şeyleri vardır. Fakirler alabildiğince harcar. Hayatlarının o renksiz dokusu üzerine biraz renk saçmak zorundadırlar. Aç olan, rüyasında kepekli pirinçle sebze görmez, görecekse pasta görür.
"Ben çok seyahat ettim, dünyayı avucumun içinde çevirdim ve bir şeyi iyice anladım. İnsanı mutlu eden şey, ihtiyaçlarıyla varlıkları arasında bir denge bulunmasıdır...Bütün sorun , bu dengenin nasıl sağlanacağı. İnsan bunu belki varlıklarını yükseltip ihtiyaçlarının düzeyine çıkararak yapabilir. Ama bu budalalık olur. Bunu yapmak, arada bir sürü doğa dışı şeyleri yapmayı gerektirir. Pazarlık etmek gibi, çalışmak gibi, çabalamak gibi. Öyleyse? Öyleyse akıllı bir adam dengeyi, ihtiyaçlarını azaltarak, yani onları varlıklarının düzeyine indirerek sağlar. Bunu yapmanın da en iyi yolu, bedava olan şeylerin değerini bilmektir. Dağların, kahkahanın, şiirin, bir dostun verdiği şarabın, yaşlı ve şişman kadınların, Bakın bana! Ben elimdekilerle mutlu olmayı çok iyi bilen biriyim. Bütün mesele elimdekileri yeteri kadar çoğaltmak..."
Sonunda aydan yana karar kıldılar. Neden? Çünkü geceleyin, ay olmadan çukurlara düşüp bir yanlarını sakatlayabilecekleri zaman ay onlara ışık veriyor: Oysa güneş, zaten ortalık aydınlıkken, yalnızca gündüzleri parlıyor. yani güneşe kimin ihtiyacı olur ki? (:))
Kalabalığın çıkardığı gürültü mantıksızdır ama kulakları sağır edecek kadar güçlüdür. Beyinleri yoksa da; binlerce kolları vardır. Bunları seni yakalamak, çekmek, aşağıya indirmek ve batırmak için kullanırlar.
İnsanı en mutlu eden şey, ihtiyaçlarıyla varlıkları arasında bir denge olmasıdır. Bütün sorun, bu dengenin nasıl sağlanacağı. İnsan bunu belki varlıklarını yükseltip ihtiyaçlarının düzeyine çıkararak yapabilir ama bu, budalalık olur. Bunu yapmak, arada bir sürü doğa dışı şeyler yapmayı da gerektirir. Pazarlık etmek gibi, çalışmak gibi, çabalamak gibi? Öyleyse? Öyleyse akıllı bir adam dengeyi, ihtiyaçlarını azaltarak, yani onları varlıklarının düzeyine indirerek sağlar. Bunu yapmanın en iyi yolu, bedava olan şeylerin değerini bilmektir. Dağların, kahkahanın, şiirin, bir dostun verdiği şarabın, yaşlı ve şişman kadınların. Bakın bana! Ben elimdekilerle mutlu olmayı çok iyi bilen biriyim.
Asiri tesekkur yapay alcakgonulluluk izlenimi verir ve fazla alcakgonulluluk de yari kibirdir.
"Terbiye her zaman için merhametten de, sadakatten de, yardımdan da, içtenlikten de daha güvenilir bir şeydi. Tıpkı hak yememenin, karşıdakine eşit şans tanımanın adaletten önemli olması gibi. Büyük sayılan değerler, baskı altına girdiklerinde türlü mantık oyunlarıyla çözülüverirlerdi. Ama terbiye, terbiyeydi. Koşullar ne olursa olsun, hiçbir zaman değişmezdi."
"Acaba neden insana iyi gelen her şey ya sıkıcıdır ya da acı verir..? Neden bedene kötü gelen her şeyin ruha iyi geldiği var sayılır..?"
Necib Mahfuz
Michel Foucault
Cezmi Ersöz
Charles Darwin
Neil Gaiman
Cesare Pavese
Ayşe Kulin
Yaşar Kemal
Nihat Behram
Vehbi Vakkasoğlu