- Her şey siyah beyaz olsa, taraf tutmak çok kolay olurdu. Ama hayatta iyi de, kötü de, her zaman grinin tonlarındadır, taraf tutmak da cesaret ister.
- ?Oysa ben çay tiryakisiyim. Öldüğüm zaman otopsimi yapacak adam içimi, çizme derisi gibi kahverengine boyanmış bulacak.?
- Yüzeysel insanların yaraları kolay sağalır.
- ?Satranç tüccarların, Go ise filozofların oyunudur. Satranç bir çatışmaysa, Go savaşın kendisidir.?
- Terbiye her zaman için merhametten de, sadaketten de, yardımdan da, ictenlikten de daha güvenilir bir şeydi.Büyük sayılan degerler baskı altında türlü mantık oyunlariyla çözülebilirdi. Ama terbiye hiçbir zaman degismezdi.
- Amerikan tipi temsili hükümette genel anlayış, ülkeyi yönetecek zeka, ahlak ve kültüre sahip bir insanın kendini oy dilenecek kadar alçaltmasına karşıydı. Yani kısaca ifade etmek gerekirse, Amerikan politkasında seçimi kazanabilen hiç kimse, kazanmaya layık değildi.
- Kendi kişiliğine saygısı ve görevine bağlılığı onu çalışkan bir subay yapmışsa da, düşüncelerinde askerliği bir türlü meslek olarak kabul etmiyordu. işine kalbini değil, aklını, heyecanlarını değil, vaktini veriyodu yalnızca.
- Herhalde belirsiz bir anlamda, üstelik yanlış olarak kullanıyorum. Ya da bana öyle geliyor. Anlatılmayacak bir niteliği tarif etme çabası. Bildiğin gibi Şibumi, sıradan, olağan görünümlerin altında yatan gizli üstünlükleri anlatır. Şöyle düşün. O kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok. O kadar dokunaklı bi olay ki, güzel olmasına gerek yok. O kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok. Şibumi demek, bilgiden çok anlayış demek. İfade dolu bir sessizlik demek. Kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçak gönüllülük demek. Sanatta Şibumi zarif bir basitliği ifade eder. Buna sabi denir. Felsefedeyse kendini wabi olarak gösterir. Büyük bir ruhsal rahatlıktır ama pasiflik değildir. Bir insanın kişiliğindeyse... nasıl söylemeli... Hakimiyet peşinde olmayan otorite mi? Onun gibi bir şey.
- Zaman denen şeyin ne tür bir sihibaz hilesi olduğunu bir kere daha anlıyorum. Artık altmış altı yaşındayım Nikko. Senin bulunduğun noktadan ileriye bakıldığında altmış altı yıl çok uzun bir süredir. Senin hayat tecrübenin üç katından fazla. Ama benim bulunduğum noktadan bakıldığı zaman, yani geçmişe doğru bakıldığı zaman, bu altmış altı yıl, tıpkı şu dökülen kiraz çiçeklerine benziyor. Hayatım alelacele çizilmiş ama vakit yetmediği için ayrıntıları doldurulamamış bir resme benziyor. Vakit. Elli yıl önce... oysa daha dün gibi... gene bu yamaçta babamla birlikte yürüyordum. O zaman henüz kiraz ağaçları yoktu. Daha dün gibi... oysa başka bir yüzyıl.
- Öğütler ancak öğüt verene yararlıdır. O da, vicdanındaki yükü hafiflettiği için