- Ve, sağa,sola selam verişleri de, selam vermeden geçip gidişi de ona göreydi.
- Kısacası, evet, hatır, gönül, sıra, saygı unutulup gitmişe dönmüş, hiç olmamışa benzemişti. Kasaba bütünlüğünü kaybetmişti... evler bile!
- Onunla başa çıkmak zordur; hatta imkansızdır; Her sözü dilediğince yorumlamak dehası vardır onda. Susmak da para etmez: çünkü bütün susuşların da yorumunu bulur.
- Tedirginlikten sonra korku ve çaresizlik... arkasından da, çatacak yer arayan öfke!
- Eller bu sefer Amin'ler için gökyüzüne açılmıyor, aralanmış parmaklar toprağa doğru sarkıyordu...birer musluk olmak ve damarlardaki kanları suya çevirip toprağa serpmek ister gibi.
- Kalktı. Merdivene doğru yürüdü. Sakar ardından seslendi: _ Rıza emmi, çay hazırdı. Durdu. Dönmedi ama; _ Yo len Sakar...havasım geçti. Bi isteyen içsin...bana yaz.
- Muhabbetiniz gür olsun, dedi.
- Bilmem anlatabilecek miyim? Lakin zekanızın bana yardımcı olacağına güvendiğim için deneyeceğim:
- İnsanın büyüklüğü nisbetinde kendini düşünme hakkını kaybedeceğine inanıyorum.
- Rahmi diye başladı; yağmurun ne demek olduğunu üç beş maaşlı ile beş on haytadan başka, herkes biliyor. Yağmurun nasıl beklenmediğini de. Dua boyunca hep bunu düşündüm. Ve, düşündüm ki, insanların ve cemiyetin duasını bilmedikleri, çünkü ne olduğunu bilemedikleri bekleyişleri.. Şöyle söyleyeyim.. İdrak edemedikleri ihtiyaçları da vardır. Halk onları ancak toprağın yağmur bekleyişi gibi bekler: Dilsiz, kelimesiz, aksülamelsiz. Toprak için yağmur duasını insanlar yaptı..bir saat önce. Yağmursuzluk yüzünden, toprak adına insanlar yandı, İmdi...Peki, diyorum Rahmi..demeden de yapamıyorum ki, halkın, anlatmaya çalıştığım ve anladığından emin olduğum o bilemediği bekleyişleri, idrak edemediği ihtiyaçları...bulamadıkları için kavruk ve hatta kısır kaldığı ihtiyaçları te'mine kimler medar olacak?