- -Ben de sizi çok, çok seviyorum, efendim. Aşkın iyi bir şey olmadığını da gördüm işte. -Nasıl, nasıl? Tam bir isyandı bu. Ama Hatice umursamadı bile: -Öyle efendim, öyle... yanıltıyor aşk. Sonra en ağır, en ciddi.. yazık, en güzel duyguları hafife aldırtıyor, kendisinden ayrı bütün güzellikleri.. değerleri atlatıyor. Halbuki dünyada bir o yok.. -Birden heyecanlandı- Dünya o kadar zengin ki... Değil mi efendim? -Çok.
- -Senden de çok sevdiğim bir şey varsa, o da işte bu; pencerede seni beklemek. Varsın kar yağsın, yağmur yağsın, gökte yıldızlar parıldasın veya fırtına olsun. Ben bazen dertleniyor, bazen sabırsızlanıyor, arada bir kıskançlık da bastırıveriyor haa, gerginleşiyorum ve canım artık şarkı söylemek bile istemiyor, ama her zaman çok, çok seviyorum seni beklemeyi ve sana kapıyı açmayı. Ah bir de, ilk gece olduğu gibi, benim içerde olduğumu bilmesen.
- -Önemli olan birşeyi ciddiye almak değil, ciddiye almadığın şeyi ciddiye almak... oyunu candan oynamak ve ille bir oyun oynamak. Tiyatrocu dediğin öyle olur.
- O rüyaları -ve kâbusları- aydınlatan ışık artık yoktu. Çünkü minimini bir kedi yavrusu için "gelsin" demişti. Gelen Hatice oldu... giden ise herşey....
- "Ölüm mukadder Doktor Bey. Zaman ve şekil onun manasını değiştiremez."
- Gün doğmak için batar.
- Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüz,oğul.Hırsımız,sabırsızlığımız,bencilliğimiz.Önce bu yüzden küçülüyor,sonra da Dünya'yı çok büyük görüyoruz.
- Gönülden istek olunca ıraklar yakındır.Yolları bitmez gösteren isteksizliktir.
- Harpler... harpler... harpler...
- Gün doğmak için batar.