- "Biliyor musun," dedi Fırat, "galiba aşk birini unutamamak değil, onu her gördüğünde yeniden hatırlamak. Kaç yıl geçerse geçsin, her karşıma çıktığında aynı şekilde hissetmek."
- '' Hadi söyle ama, çok mu asıksın?'' Narin kızardı, önüne baktı. '' Dünyada ondan yakışıklısı var mi deseler yok derim. Dünyada en çok ne istersin deseler, onu isterim derim. Onu vereceğiz ama üç gün sonra öleceksin deseler, onda peki derim. '' dedi. '' Sen söyle artık, az mi aşığım, çok mu aşığım...''
- Bazı insanlar ve onlara ait anıların mazide kalması daha iyiydi. Hiç değişmeden, değiştirilmeden, yeniden yazılmadan, sessizce unutuluşa bırakılmalıydılar ve bu anılar albümüne yeni kareler eklenmemeliydi.
- Yıllar boyu içinde taşıdığın ve artık bir parçan haline gelmiş birinin seninle sizli bizli konuşurken,belki bir kaç güne kadar adını bile duymadığı bir başkasına bu kadar yakın durması,her insanın ayrı bir dünyaya ait olduğunun kanıtıydı ve can yakıyordu. Duygular gibi hatıralarda karşılıksız çıkabiliyordu. Aynı günler herkeste farklı izler bırakıyordu ve aynı hikayeye herkes farklı filmler çekiyordu. Ya da daha kötüsü,çok iyi tanıdığın biri sana boş gözlerle bakıyordu.
- "Ben onu hatırladım, o beni neden hatırlamadı?" diye sordu kendine... içinde belki on kere üst üste sorduğu bu soruyu, yine kendi yanıtladı: Sen onu hatırladın, çünkü sen ona âşıktın!
- Unutulmuş biri olmak kötüydü, unutulmuş ama unutamamış biri olmak ise korkunçtu.
- İnsan bazen bir yerde takılıp kalıyordu, ve diğerleri yürüyüp giderken, o bir yol bulup geçemiyordu.
- Yalnızlıkta ''çat kapı'' yoktur ve yalnız biri kimsenin hayatını tamamlamaz ve bunun karşılığı olarak da kimse onun hayatını bütünlemez.
- Zamanın kıvamı insanı daima şaşırtır, akıcılığı andan ana değişiklik gösterirdi. Bazen boza kadar koyu, bazen su gibi seyreltilmiş olurdu. Tüy gibi hafifleyebilir, taş gibi ağırlaşabilirdi. Göl kadar durgunlaşabilir ya da grizu gibi patlayabilirdi. Hatta canı isterse durabilirdi bile.
- Bir insana yüzde yüz güvenmekle yüzde doksan dokuz güvenmek arasında dağlar kadar fark vardı. Çünkü eksilen yüzde birin nereden eksildiğini bilemezdin ve dünyanın bütün kazıkları o küçük ?bir?in içine saklanabilirdi. O yüzden yüzde doksan dokuz, yüzde yüze olduğundan daha yakındı yüzde sıfıra.