- Hitler, ?çürüme sendromunun? ünlü örneklerinden sadece birisidir. Şiddet, nefret, ırkçılık ve narsistik milliyetçilikten güç alan ve bu sendroma yakalanmış olan birçok kişi vardır. Bunlar; şiddetin, savaşın ve yıkımın liderleridir ya da onlara gerçekten inananlardır.?
- Bu insanlar, kendi yönelimlerini vatan sevgisi, görev, şeref, vs olarak ussallaştırma eğilimi gösterir. Ama uluslararası veya iç savaşlarda olduğu gibi, normal uygar yaşam biçimleri askıya alındığı zaman, bu insanlar artık en derin arzularını bastırma ihtiyacı duymaz; nefret türküleri söyler, ölüme hizmet edebildikleri dönemlerde canlanıp enerjilerinin tamamını ortaya koyarlar. Gerçekten de ?çürüme sendromlu? kişinin tam olarak kendisi olduğu ortam, savaş ve şiddet atmosferidir.
- Eğer insanın özünü oluşturan şey iyi ya da kötü, nefret ya da sevgi değil, sonuçta yeni çelişkiler üreten, yeni çözümler arayışını gerekli kılan bir çelişkiyse, bu durumda gerçekten de insan ya gerilemeci ya da ilerlemeci bir yoldan bu ikileme cevap verebilir. Yakın tarihimiz buna birçok örnek sağlar. Milyonlarca Alman, özellikle para ve toplumsal statülerini kaybeden alt, orta sınıf insan, Hitler?in önderliğinde, German (tötonik) atalarının ?çıldırma? kültüne sığınmıştır. Aynı şey Stalin önderliğindeki Ruslar?ın, Nanking ?tecavüzü? sırasında Japonlar?ın ve Güney Amerika?daki linç çetelerinin başına da gelmiştir. Çoğunluk için ilkel (arkaik) yaşam gerçek bir olasılıktır; ortaya çıkabilir. Ancak iki ortaya çıkış biçimi arasında ayrım yapmak gerekir. Bundan birisi, ilkel dürtülerin çok güçlü olarak varlığını sürdürdüğü, ancak belli bir toplumun kültür yapılarına ters düştüğü için bastırıldığı durumlardır; bu durumda savaş, doğal afetler, ya da toplumsal çözülme gibi özel şartlarda bastırılan ilkel dürtüler kolayca bentleri yıkıp öne çıkabilir. Öteki olasılık ise bireyin yada bir grubun üyelerinin gelişiminin, ilerlemeci aşamaya gerçekten ulaşıp pekiştiği durumlarda ortaya çıkar; bu durumda ise yukarıda anılan türden travmatik (yaralayıcı) olaylar kolayca ilkel dürtülere dönülmesine yol açmaz, çünkü bu dürtüler bastırılmaktan çok yerlerine yenileri konulmuştur; yine de bu durumda bile ilkel potansiyel tamamen ortadan kalkmamıştır; toplama kamplarında uzun süre kalma gibi olağandışı koşullarda ya da vücuttaki bazı kimyasal süreçlerle, kişinin ruhsal sisteminin tamamı çökebilir ve ilkel güçler, tazelenen bir güçle ileri çıkabilir. Elbette bu iki uç arasında, yani bastırılan ilkel dürtülerle, bunların ilerlemeci yönelimiyle tamamen değiştirilmesi arasında sonsuz sayıda ara durum vardır. Oran ve ayrıca bastırma derecesiyle ilkel yönelimin farkında olma derecesi de her bireyde farklı olacaktır. İlkel yanın, bastırmayla değil ilerlemeci yönelimin gelişmesi olasılıklarını hepten yok eden ve bu nedenle seçme özgürlüğünü (bu durumda ilerleme seçeneğini) kaybeden insanlarda vardır.
- Ne yararı var? Pisliği öyle de karıştırsan, böyle de karıştırsan, yine pisliktir. Günah işlemiş ve ya işlememiş olmanın bize cennette ne gibi bir yararı olacak? Kara, kara bunu düşüneceğime, cennetin coşkusu için inci diziyor olabilirdim. İşte bu nedenle kutsal kitapta şöyle yazar: ?Kötülükten uzaklaş, iyilik yap.? Yanlış mı yaptın? Doğru bir şey yaparak düzelt.
- Olası olmayan şeylerin gerçekleşeceği yanılsamasıyla yaşayan insan, onun yerine karar verildiği ve istenmeyen felaket gerçekleştiği zaman şaşırır, öfkelenir, yaralanır. Bu noktada kendini savunup başkalarını suçlamaya ve/veya Tanrıya yakarmaya başlamak gibi bir hataya düşer, oysa gerçekte suçlanması gereken tek şey kendi sorununu göğüsleme cesaretinden ve bunu anlayacak mantıktan yoksun olmasıdır.
- Bilge kişi kendinin, Tanrının ve şeylerin bilincinde olduğu için, belli bir dışsal zorunluluk gereği, olmaktan ( varolmaktan ) asla vazgeçmez, her zaman için ruhunu gerçekten tanır.
- Bu sonuca gittiğini söylediğim yol çok zor gözükse de keşfedilebilir. Zor da olması gerekiyor, çünkü ender bulunur. Kurtuluş, elimizin altında hazır olsaydı, zahmetsiz ulaşılabilir bir şey olsaydı, neredeyse herkes tarafından göz ardı edilebilir miydi? Ama güzel olan her şey, ender olduğu ölçüde zordur da.
- Kötülük insana özgü bir olgudur. Bu, insan öncesi duruma gerilemeye ve insana özgü bir şeyi (mantığı, sevgiyi ve özgürlüğü ) ortadan kaldırmaya yönelik bir girişimdir. Ama kötülük, insana özgü oluşunun yanı sıra, trajiktir de. İnsan, en ilkel yaşam biçimlerine gerilese bile, insanlıktan çıkamaz; bu nedenle bir çözüm olarak kötülükten kesinlikle doyum bulamaz. Hayvan kötü olamaz, özünde soyunu sürdürme mücadelesine hizmet eden içgüdüsel itkilerine göre hareket eder. Kötülük, insanlık alanından çıkarak insanlık dışı alana girme çabasıdır.
- Kötülük insanın, insanlığının yükünden kaçmaya yönelik trajik girişimi içinde kendini kaybetmesidir. Ve kötülüğün potansiyeli çok daha büyüktür, çünkü insan, her türlü kötülük olasılığını hayal etmesi ve böylece bunları arzulayıp hayata geçirmesini, kötülük dolu hayal gücünü beslemesini mümkün kılan bir hayal gücüyle donatılmıştır.
- İnsan hem gerilemeye, hem de ilerlemeye eğilimlidir; bu, onun hem iyiye, hem de kötüye eğilimli olduğunu söylemenin bir başka yoludur.