Eğer insanın özünü oluşturan şey iyi ya da kötü, nefret ya da sevgi değil, sonuçta yeni çelişkiler üreten, yeni çözümler arayışını gerekli kılan bir çelişkiyse, bu durumda gerçekten de insan ya gerilemeci ya da ilerlemeci bir yoldan bu ikileme cevap verebilir. Yakın tarihimiz buna birçok örnek sağlar. Milyonlarca Alman, özellikle para ve toplumsal statülerini kaybeden alt, orta sınıf insan, Hitler?in önderliğinde, German (tötonik) atalarının ?çıldırma? kültüne sığınmıştır. Aynı şey Stalin önderliğindeki Ruslar?ın, Nanking ?tecavüzü? sırasında Japonlar?ın ve Güney Amerika?daki linç çetelerinin başına da gelmiştir. Çoğunluk için ilkel (arkaik) yaşam gerçek bir olasılıktır; ortaya çıkabilir. Ancak iki ortaya çıkış biçimi arasında ayrım yapmak gerekir. Bundan birisi, ilkel dürtülerin çok güçlü olarak varlığını sürdürdüğü, ancak belli bir toplumun kültür yapılarına ters düştüğü için bastırıldığı durumlardır; bu durumda savaş, doğal afetler, ya da toplumsal çözülme gibi özel şartlarda bastırılan ilkel dürtüler kolayca bentleri yıkıp öne çıkabilir. Öteki olasılık ise bireyin yada bir grubun üyelerinin gelişiminin, ilerlemeci aşamaya gerçekten ulaşıp pekiştiği durumlarda ortaya çıkar; bu durumda ise yukarıda anılan türden travmatik (yaralayıcı) olaylar kolayca ilkel dürtülere dönülmesine yol açmaz, çünkü bu dürtüler bastırılmaktan çok yerlerine yenileri konulmuştur; yine de bu durumda bile ilkel potansiyel tamamen ortadan kalkmamıştır; toplama kamplarında uzun süre kalma gibi olağandışı koşullarda ya da vücuttaki bazı kimyasal süreçlerle, kişinin ruhsal sisteminin tamamı çökebilir ve ilkel güçler, tazelenen bir güçle ileri çıkabilir. Elbette bu iki uç arasında, yani bastırılan ilkel dürtülerle, bunların ilerlemeci yönelimiyle tamamen değiştirilmesi arasında sonsuz sayıda ara durum vardır. Oran ve ayrıca bastırma derecesiyle ilkel yönelimin farkında olma derecesi de her bireyde farklı olacaktır. İlkel yanın, bastırmayla değil ilerlemeci yönelimin gelişmesi olasılıklarını hepten yok eden ve bu nedenle seçme özgürlüğünü (bu durumda ilerleme seçeneğini) kaybeden insanlarda vardır.
Diğer Erich Fromm Sözleri ve Alıntıları
- İnsan ne iyidir, ne de kötüdür. İnsanın tek gücünün iyilik olduğuna inanırsak gerçeklere pembe bir gözlük arkasından bakarak onları çarpıtır ya da acı bir umutsuzluğa kapılırız. Öbür aşırı uca inanırsak o zaman da siniklikten kurtulamaz, kendimizde ve başkalarında bulunabilecek iyiliklere gözlerimizi kapamış oluruz. Gerçekçi bir görüş edinmek demek bunların ikisini de gerçekleşebilecek olasılıklar olarak görmek, her ikisinin de gelişmesine uygun koşulları inceleyip öğrenmek demektir.
- İnsan şu korkutucu çatışmayla karşı karşıyadır: Doğanın tutsağıdır, ama gene de düşüncelerinde özgürdür; doğanın bir parçasıdır ama gene de doğanın dışına taşmıştır; ne tam doğanın içinde ne de tam dışındadır. Kendinin farkında oluşu insanı dünyadan kopuk, yalnız, ürkek bir yabancıya dönüştürmüştür.
- Yaşam sevgisinin gelişebilmesi için bir şey "yapma" özgürlüğü gereklidir: Yaratma ve kurma özgürlüğü, şaşabilme ve göze alabilme özgürlüğü. Böyle bir özgürlüğü tatmak için etkin ve sorumlu bir birey olmak gerekir; tutsak ya da çarkın iyi yağlanmış bir dişlisi olan birey değil.
- İnanacak hiç kimse, hiçbir şey yoksa kişinin iyiliğe ve adalete olan inancı aptalca bir yanılsamadan başka bir şey değilse, yaşamı Tanrı değil de Şeytan yönetiyorsa o zaman yaşam gerçekten nefret edilecek bir şeydir; insan artık düş kırıklığının getirdiği acıya katlanamaz. Yaşamın kötülük dolu, insanların kötü, kendisinin de kötü olduğunu kanıtlamak ister. Yaşama inanan, yaşamı seven ama düş kırıklığına uğramış olan kişi böylece sinik, yıkıcı birisi olup çıkar.
- Çocuğun anne-babasının sevgisine, doğru sözlülüğüne ve adaletine duyduğu ilk, özgün inanç pek çok kez yıkılır. Bazen dinsel eğitimle yetiştirilen çocuklarda bu inancın yitirilmesi doğrudan doğruya Tanrı'ya olan inancın yitirilmesine dönüşebilir. Çocuk sevdiği bir kuşun, bir arkadaşının, kardeşinin ölümü karşısında iyiliğine ve adaletine güvendiği Tanrı'ya inancını yitirir. Ama burada yıkılan inancın, insana ya da Tanrı'ya duyulan inanç olması pek önemli değildir. Yıkılan her zaman yaşama, yaşamın güvenilir olmasına, onun verdiği güvenceye duyulan inançtır.
- "Sevgi yalnız belli bir insana bağlılık değildir; bir tutumdur; kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi yalnız bir tek insanı seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa, sevgisi sevgi değil, birlikte -yaşamaya bağlılık ya da yaygınlaştırılmış bir bencilliktir."
- Erich FROMM / Sevme Sanatı - Çoğu kez aşk olarak belirtilen şey, sevme beceriksizliğini, sevememeyi gizlemek için kullanılan maskeden başka bir şey değildir.
- "Sevgi yalnız belli bir insana bağlılık değildir; bir tutumdur; kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi yalnız bir tek insanı seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa, sevgisi sevgi değil, birlikte -yaşamaya bağlılık ya da yaygınlaştırılmış bir bencilliktir."
- Erich FROMM / Sevme Sanatı - Çoğu kez aşk olarak belirtilen şey, sevme beceriksizliğini, sevememeyi gizlemek için kullanılan maskeden başka bir şey değildir.
- "... aslında o coşkun tutku, birbiri için deli olma, sevginin büyüklüğüne kanıt sanılır; bu olsa olsa o kişilerin daha önce içinde bulundukları yalnızlık duygusunun büyüklüğüne kanıttır."