- Belki de yüreksizlerin asıl cezası budur: gerçeği, iş işten geçtikten sonra, artık yapılabilecek hiçbir şey kalmadığında görmek, anlamak.
- ... Sonra babam eşikte göründü; yüzünde bir şey vardı. Hemen tanıyamadığım, çünkü daha önce hiç görmediğim bir şey: korku. "Emir! Hasan!" diye bağırarak, kolları ardına kadar açık, bize doğru koştu. "Bütün yolları kesmişler, telefon da çalışmıyor. Delirecektim!"
Bizi kollarına aldı. Bir an, kısacık bir an, o gece olanlara -artık ne olduysa- sevindim. - "...Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir."
- Gözlerin ruhun aynası olduğu söylenir.
- Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun.
- Çocuklar boyama kitabı değildir. Onları en sevdiğin renklere boyayamazsın.
- Şiş indi, yara izi zamanla iyileşti. Kısa bir süre sonra ince, tırtıklı, pembe bir çizgiye dönüştü. Ertesi kış, yalnızca soluk bir izdi. Buysa kaderin komik bir cilvesiydi. Çünkü o kış, Hasan'ın gülümsemekten bütün bütüne vazgeçtiği kıştı.
- Gökyüzü kesintisiz, mavidir; karın beyazlığı gözlerimi yakar. Taze karı avuçlar, ağzıma atarım; bir tek kargaların tiz çığlıklarıyla delinen, yoğun sessizliği dinlerim.
- Kabil'in kışına bayılıyordum. Geceleri pencereme pıtır pıtır vuran kar tanelerine, yeni yağmış karın siyah, kauçuk botlarımın altında ezilirken çıkardığı çıtırtıya, rüzgar bahçelerde, sokaklarda uğuldarken demir sobadan yayılan sıcaklığa bayılıyordum. Ama en çok da, ağaçlar donup yollar buz tutunca, Baba'yla aramdaki buzların erimesine. Bunu sağlayansa uçurtmalardı. Baba'yla aynı evde yaşıyorduk, ama farklı dünyalarda. Uçurtmalar bu iki dünya arasındaki, kağıt inceliğindeki kesişme noktasıydı.
- Özü sözü doğru olanların ortak yönü de budur: Karşısındaki kişinin de içten konuştuğunu sanırlar.