- Evet evet. Yıldızlar kadar yükseğe çıkmak! Dostum, geçmiş zaman artık bizim için yedi mühürlü bir kitap gibidir. Zamanların zihniyeti dediğiniz şey de gerçekte, insanların o zamanlarını iyi yansıtan kendi ruhudur. İşte bu da çoğu kez feci bir durumdur. İnsanlar ilk bakışta sizden kaçarlar. Kuklanın ağzına yakışacak olan şey, tuhaf ahlaki vecizelerle süslü bir komedi, bir tuluatçılık, bir saray meddahlığından ibarettir. Sayfa;22
- İnsanlar, düşlem güçlerini, umursamaz şimdilerine katlanmaktan çok, geçmiş kötülüklerin anılarını çağrıştırmak için böylesine zorlamasalardı, aralarındaki acılar daha ufak olurdu.
- Ve sevgili dostum, bu ufak işle ilgilenirken, dünyayı hile ve kötülükten çok, belki yanlış anlamaların karıştırdığını gördüm.
- İnsanların burada nasıl olduklarını sorarsan, yanıtım şu olur: her yerdeki gibi! Bu insansoyu denen, pek tekdüze bir şey. Pek çoğu, zamanın en büyük bölümünü sırf yaşamak için harcıyor ve kalan bir parçacık özgürlükten de öylesine korkuyor ki, ondan kurtulmak için elinden geleni yapıyor.
- İşte hiçbir şey canımı, insanların, özellikle de her türlü sevince en fazla açık olabilecekleri yaşamlarının baharındaki genç kişilerin, birbirlerine eziyet etmelerinden, üç günlük ömürlerinde birbirlerine surat edip, israflarının bir daha yerine konamayacağını iş işten geçtikten sonra fark etmelerinden daha fazla sıkmıyor.
- Wilhelm, aşksız dünyanın kalbimiz için ne anlamı var! Sihirli bir lamba ışıksız neye yarar! Küçük lambayı içeriye getirir getirmez, beyaz duvarda rengârenk resimler görünür! Gelip geçici hayalden başka bir şey olmasalar bile, ufak oğlanlar gibi önünde durup, sihirli görüntüleri hayran hayran seyretmek, her zaman bizi mutlu ediyor.
- Bugün Lotte'ye gidemedim, kaçınılmaz bir toplantı beni engelledi. Neydi yapılması gereken? Hizmetçimi ona gönderdim, sırf bugün onun yakınında olan bir insan etrafımda olsun diye. Nasıl bir sabırsızlıkla onun dönüşünü bekledim, nasıl bir sevinçle onu karşıladım! Utanmasaydım, başına sarılıp öpecektim.
- Bir üste itaattan pek hoşlanmıyorum, üstelik adamın ters bir insan olduğunu hepimiz biliyoruz. Annemin beni faaliyet içinde görmek istediğini, söylüyorsun; bu beni güldürdü. Şimdi de faal değil miyim? ve aslında hepsi bir değil mi: ha bezelye saymışım, ha mercimek? Dünyada her şey bir rezilliğe çıkıyor ve kendi tutkusu, gereksinimi olmadan, başkaları istiyor diye, para ya da şan için çalışıp didinen bir insan budalanın tekidir.
- Siz insanlar, diye çıkıştım, bir şey söylemek için, hemen ağzınızı açarsınız: bu ahmakça, bu akıllıca, bu iyi, bu kötü! Ne demek oluyor bunların hepsi? Bunun için bir faaliyetin iç ilişkilerini mi araştırdınız? niçin meydana geldi, niçin meydana gelmek zorundaydı, bunun temelindeki sebepleri kesinlikle ortaya çıkarabiliyor musunuz? Bunu yapsaydınız, yargılamakta bu kadar aceleci olmazdınız.
- Ah, siz aklı başında olanlar! diye gülümseyerek seslendim. Tutku! Sarhoşluk! Çılgınlık! Öylesine rahat, öylesine katılımsız duruyorsunuz, siz ahlâk insanları! içeni azarlıyor, saçmalayandan nefret ediyorsunuz, papaz gibi geçip gidiyor ve sizi onlardan biri gibi yapmadı diye, kabasofular gibi Tanrı'ya şükrediyorsunuz. Ben bir defadan fazla sarhoş oldum, tutkularım çılgınlıktan hiç de uzak değildi, ikisinden de pişmanlık duymuyorum: zira, büyük bir şey, olanaksız görünen bir şey yapan bütün sıra dışı inasanların oldum olası sarhoş ve deli olarak çağrıldıklarını kendi ölçülerim içinde kavramak zorunda kaldım.