- Nerede kaldın be koçum, Kerbela mı burası?
- Hatırlarsan, biz, duruşuna düşsel gıcırtılar yakıştırdığımız tozlu bir çıkrığın dibine oturmuş, bir yandan ellerimizi belli belirsiz aydınlatan beyaz leblebiyle bira içiyor, bir yandan da masmavi susuyorduk.
- Öyle çoktun ki, yoktun.
- Bir kızı sevmiştin, düş gibi, durunca sular yürüyen, gülünce güller gülen, sesiyle ısınıp ateşiyle üşüdüğün bir kızı
- Gözlerinin kandili körelmiş ama, kulakları dipsiz kuyular gibi derinmiş hâlâ.
- Bir kent terk edilirken sigara içilir sayın yolcular.
- Beş kuruşu beş düğüm içinde gizleyen, ömrünün yarısını para saymakla, öteki yarısını da erkek aramakla geçiren, Azrail?in gözünden kaçmış lanet bir insandı teyzesi
- Kafasının içinde beyin diye yüz elli gram kıyma taşıyordu bu kız.
- Delinin ipiyle kuyuya mı inilir; mahalle bakkalını kendine layık görüyordu demek ki.
- Benim baktığımı görünce, arkamızdan elini şöyle bir salladı ama, uğurladı mı, lanetledi mi anlayamadım. İliklerime dek ürperdim yalnızca. Korkuyla Yaralı Dört Keklik öyküsünden..