- Proleterlerin zaman zaman duydukları hoşnutsuzluklar da bir yere varmıyordu, asıl sorunları göremediklerinden hoşnutsuzlukları ancak belirli küçük sorunlara odaklanıyordu. Büyük kötülükler hep gözlerinden kaçıyordu.
- Daha önce de pek çok kez olduğu gibi, yoksa ben deli miyim, sorusu geçti aklından. Belki de, deli dedikleri tek kişilik bir azınlıktı... Ama deliliği pek dert etmiyordu, onu asıl ürküten yanılıyor olabileceğiydi.
- İnsanın azınlıkta olması, tek kişilik bir azınlık olması bile, deli olduğu anlamına gelmiyordu. Bir doğru vardı; bir de doğru olmayan. Doğruya sarıldığın zaman, tüm dünyayı karşına bile alsan, deli olmuyordun.
- Küçük kurallara uyarsan, büyük kuralları çiğneyebilirdin (...)
Aklı olan, hem kuralları çiğner hem de hayatta kalırdı. - 'Portakal var, limon var,' diye çalar çanları St. Clement'in,
'Nerde benim üç çeyreğim,' diye çalar çanları St. Martin'in,
'Ödesene şu borcunu,' diye çalar çanları Old Bailey'nin,
'Hele bir zengin olayım,' diye çalar çanları Shoreditch'in. - Tek kanıt kafamın içinde ve benim anılarımı paylaşacak bir kişi daha var mı, bilemiyorum.
- Ekvatoral Afrika'yı, Ortadoğu ülkelerini, Güney Hindistan'ı ve Endonezya Takımadalarını denetimi altına alan devlet, boğaz tokluğuna başını kaldırmadan çalışan yüz milyonlarca ırgatın bedenlerini de ele geçirmiş olur. Bu bölgelerin neredeyse açıkça köleleştirilmiş olan insanları, durmadan bir istilacıdan başka bir istilacının eline düşerken, daha çok silah üretme, daha çok toprak ele geçirme, daha çok iş gücünü denetleme, daha da çok silah üretme, daha da çok toprak ele geçirme yarışında kömür ve petrol gibi kullanılırlar. (...) Üstelik Ekvator çevresindeki, sömürülen halkların emeği aslında dünya ekonomisi için hiç de gerekli değildir. Bunlar dünyanın zenginliğine hiçbir şey katmaz, çünkü ürettikleri her şey savaş için kullanılır, savaşmanın amacı ise her zaman, verilecek başka bir savaşta daha iyi konumda olmaktan başka bir şey değildir. Köle halkların emeği, yalnızca sürekli savaşın temposunun hızlandırılmasını sağlar. Onlar olmasa da, dünya toplumunun yapısı ve varlığını sürdürme yolu temelde değişmeyecektir.
- İlk makinenin ortaya çıktığı andan başlayarak, aklı başında bütün insanlar, ağır çalışma koşulları ve eşitsizliğin sürmesine gerek kalmadığını açık seçik anlamışlardı. Makineler bilinçli olarak bu amaçla kullanılmış olsaydı, açlık, aşırı çalışma, pislik, cehalet ve hastalık birkaç kuşak sonra yok edilebilirdi.
- Savaşın asıl yaptığı, yok etmektir; ama ille de insanları yok etmesi gerekmez, insan emeğinin ürünlerini de yok eder. Savaş, halk kitlelerini fazlasıyla rahata erdirecek, dolayısıyla uzun sürede kafalarının fazlasıyla çalışmasını sağlayacak araç gereç ve donatımı paramparça etmenin, stratosfere yollamanın ya da denizin dibine göndermenin bir yoludur. Savaşta kullanılan silahlar yok edilmese bile, silah yapımı, tüketilebilecek herhangi bir şey üretmeksizin iş gücünü kullanmanın uygun bir yoludur. (...) Savaş uğraşı, ilke olarak, her zaman halkın basit gereksinimleri karşılandıktan sonra geriye kalabilecek üretim fazlasını tüketecek biçimde tasarlanır.
- Jones dönemine göre daha çok yulaf, daha çok ot ve daha çok şalgam yediklerini, çalışma saatlerinin daha aza indirildiğini, içme sularının daha nitelikli olduğunu, daha uzun yaşadıklarını, ölen yavruların sayısında büyük bir azalma görüldüğünü, ahırlarda daha çok saman bulunduğunu ve eskisi kadar pirelenmediklerini ortaya koyuyordu. Hayvanlar ne dese inanıyorlardı. Doğrusunu söylemek gerekirse Jones'un zamanında olup bitenler, belleklerinden neredeyse bütünüyle silinmişti. Şimdilerde yoksul ve çetin bir hayat yaşadıklarını, çoğu zaman aç kalıp soğuktan donduklarını, uyku uyumak dışında her dakikalarını çalışmakla geçirdiklerini biliyorlardı. Ama eski günlerin daha beter olduğuna inanıyorlar ve bundan mutluluk duyuyorlardı.