- Bir kişi, başarıyı istemekle kalmayıp, bütün benliğiyle başarının peşinde koşmanın ödev olduğuna inandığı ve böyle yapmayanı zavallı bir yaratık olarak gördüğü sürece, hayatı, mutluluk vermeyecek derecede yoğun ve tedirgin olacaktır.
- On sekizinci yüzyılda "kibar bey"lerin özelliklerinden birisi de, edebiyat, resim ve müzikten ince bir zevkle anlayıp hoşlanmaktı. Biz bugün o beylerle aynı zevkte olmayabiliriz, ama bu zevk gerçekten vardı. Günümüzün varlıklı kişileri ise, tamamıyla farklı olma eğilimindedir. Hiç okumaz. Ününü artırmak için tablo alırsa seçimini uzmanlara bırakır; duyduğu haz, resimleri seyretmekten değil, başkasının onları satın almasına engel olmaktan kaynaklanır. Müziğe gelince, eğer Yahudi ise sanata değer verişi içten ve gerçek olabilir, değilse bu alanda da, diğer güzel sanat alanlarındaki kadar kültürsüzdür. Bütün bunların sonucu şudur ki: Günümüzün zenginleri boş vakitlerini nasıl değerlendireceklerini bilmezler.
- Zihnin rekabet alışkanlığı, hiç ilgisi olmayan alanlara kolayca yayılabilir. Örneğin okuma işini ele alalım. Kitap okumanın iki nedeni vardır: Ya hoşlandığınız için ya da öğrenmek için okursunuz. Amerika'da bayanların her ay belirli kitapları okuması (ya da okur görünmesi) moda olmuştur; kimi tamamını okur, kimi ilk bölümünü okur, bazıları eleştirilere bakar sadece, ama hepsi bu kitapları masalarının üzerinde bulundurur. Yalnız, nedense büyük eserleri okumazlar. Kitap kulüplerince, Hamlet ya da Kral Lear'in ayın kitabı seçildiği görülmemiştir; hiçbir ay, Dante hakkında bilgi edinme gereği duyulmamıştır.
- Her ne hal ise, tıpkı tarih öncesinde yaşamış prototipleri gibi, gücün zekâya üstün olduğuna inanan bu modern dinozorların büyük başarılar kazanması, bütün dünya tarafından taklit edilmelerine yol açmaktadır. Bunlar her yerde Beyaz Adam'a örnek olarak kabul edilmekte, önümüzdeki yüz yıl boyunca da böyle kabul edileceğe benzemektedir. Bu modaya uymayanlar ise, dinozorların eninde sonunda yenilmiş olmaları ile avunabilirler, çünkü onlar birbirlerini öldürmüş, yerlerini akıllı seyirciler almıştır. Evet, modern dinozorlarımız da kendilerini yiyip bitirmektedirler.
- Hayatın özü olarak kabul edilen rekabet, insanları bir ya da en çok iki kuşaktan fazla yaşatmayacak derecede korkunçtur, inatçıdır, gergin kas ve doymaz göz gerektirir. İki kuşaklık bir süre geçtikten sonra asabi yorgunluk, çeşitli kaçış olayları, çalışma kadar zor ve yorucu (çünkü dinlenmek olanaksız olmuştur) zevk peşinde koşmalar gelir; en sonunda da verimsizlik yüzünden stok tükenir. Rekabet, yalnız çalışmayı değil, eğlenceyi de zehir eder. Sinirler için yatıştırıcı olan sakin oyalanmalar can sıkıcı eğlenceler gibi görünür. Durmadan artan bir hız ve hareket zorunluluğu ortaya çıkar ki, bunun da sonu uyuşturucu kullanmak ve ani çöküştür. Hastalığın tedavisi, amacı bakımından ölçülü bir hayatta, makul ve sakin zevklerin rolünü kabul etmekle mümkündür.
- Bence, insan davranışı üzerinde bir etken olarak, can sıkıntısına gerektiğinden az önem verilmektedir. Oysa ben şuna inanıyorum ki, can sıkıntısı, tarih boyunca büyük itici güçlerden birisi olmuştur. Günümüzde ise, eskisinden daha büyük ölçüde böyle olmaktadır.
- Ya da aşk ile cinsel çekiciliği düşünün. Aşk öyle bir deneydir ki, onunla bütün benliğimiz, kuraklıktan sonra yağmur görmüş, bir bitki gibi canlanır, tazelenir. Aşksız bir cinsel birleşmede ise böyle bir hazzın zerresi bile yoktur. Kısa süreli haz sona erince, bir yorgunluk, bir tiksinti, bir yaşamın boş olduğu duygusu içimize çöker. Aşk, yeryüzü yaşamının bir kısmıdır, aşksız cinsiyet ise değildir.
- Halk kendi düşüncesine aykırı davrananlardan çok, kendisinden korkanlara zorbalık yapar. Köpekler nasıl ki kendilerinden korkanlara daha çok havlar ve saldırırlarsa, insan sürüsü de onlar gibi davranır. Onlardan korkar ve korktuğunuzu belli ederseniz, onlara iyi bir av olursunuz; oysa umursamazsanız, güçlerinden kuşku duymaya başlar ve size sataşmaktan vazgeçerler.
- Psikanalizin önem kazandığı bugünlerde, bir genç çevresiyle uyuşamadığında, nedeninin ruhsal olduğu düşüncesi ilk akla gelendir. Bence bu bir hatadır. Örnek olarak, annesi ile babasının insanın oluşumu konusundaki inançlarını doğru bulmayan bir genci ele alalım. Bu genç budala değilse, annesi ve babasıyla bu konuda anlaşamayacaklar. Çevreyle uyumlu olamamak elbette talihsizliktir, ama her ne pahasına olursa olsun sakınılması gereken bir talihsizlik değildir. Çevre budala, önyargılı ya da bilime karşıysa, onunla uyuşamamak erdemdir.
- Kural olarak, bir insanın halka, aç kalmasına ve hapishaneye düşmesine neden olmayacak kadar saygı göstermesi gerekir; bundan fazlası, zorbalığa gönüllü olarak boyun eğmek demektir ve kişinin mutluluğunu zedeleyebilir.