- KÂNÎ EBUBEKİR EFENDİ-İ TOKADÎ'den Pasaj 1 Aşkın bir bakış,belki kısacık bir göz kayması olduğunu düşündüğü ilk gündü o.Sonra geliştirdi düşüncesini : Göz kalbe iletiyordu güzelliği ve kalpte bir kıvılcım tutuşuyordu.Bu kıvılcım hem ışık,hem ateş olma potansiyeline sahipti.Işık olmanın yolu ateş olmaktan geçiyordu.Önce yanmak ve alevin ışığını süzerek nura döndürmek gerekiyordu.Gönülde tutuşan ateşi söndürmek için göz damla damla su akıtıyor,ancak gözyaşı ateşi söndürmekten ziyade onun hararetini arttırıyordu.Nitekim kendisi de ağladıkça içinde Tiryandafila'nın aşkı artıyor,aşkı arttıkça gözünden akan yaşlar çoğalıyordu.Yanmak bakımından şu mum kendisine ne kadar da benziyordu.Onun da bağrında yanan bir can ipi,başında da alevler ve dumanlar vardı. "Şu mum mu bana benzer ben mi muma dönmüşüm?!.." diye mırıldandı bir an ve devam etti bağrına bir kaç yumruk vurarak,"Galiba mumlar gibi kendi göz yaşlarımın denizinde boğulana dek sürecek bu yangın!"
- KÂNÎ EBUBEKİR EFENDİ-İ TOKADÎ'den Pasaj 2 Onun aşkı ile ağlayışım ayrılığın acısında bulduğum lezzettendir.Eğer bu ağlayış bana lezzet vermese idi onu her defasında daha çok özlemezdim.Eğer sevgilinin ayrılığını çekmekte gizli bir haz olmasaydı nasıl olurdu da onu hatırımdan silip atmaya çalışmazdım!Hasret denilen şey ,acıdaki lezzetin ta kendisi olsa gerek;yoksa ayrılık neden aşkı çoğaltsındı ki!..Bir de Tiryandafila'yı Tuna kıyısında ilk gördüğümde kanadımı böyle yakmıştım;şimdiki hasretim de ,lezzetim de işte o yanışın eseri değil mi ya!..
- "Yani azizim, gıpta ediyorum sana, beni Mecnun'un akılı olduğuna inandıracaksın neredeyse." "Deli olsaydı yüzyıllar boyunca bunca akıllı insan oturup onu konuşuyor olur muydu üstadım!.."
- Denizler Boyunca Aşk -Ali Ruhi- Pasaj 3 Singapur'da bir yerler,kış 1889 -Geçenler de bir hikaye anlatmıştınız,Mecnun'un Leyla ile buluşmalarının hikayesi onun gibi mi ? -Hele hatırlat bakalım şu hikayeyi! -Destur diyerek efendim...Mecnun bir gün fırsat buldu Leyla ile oturmaya muvaffak oldu.Leyla da onu sınamak için ondan bir dilek diledi "Ey âşık! Neyin varsa getir." Sevgili'yi görünce konuşamaz olan Mecnun nihayet dile geldi,cevap verdi: "A ay yüzlü! aşkınla ne suyum kaldı, ne kuyum.Ne ciğerimde azıcık kan , ne bedenimde bir parçacık can.Gönlümde elem çok,gözümde uyku yok.Aklımı yağmaya veren sen,uğruna delilik bulan ben.Benim senden başka neyim var? Eğer bir kuşcağız can ise istediğin ,senden emir yeter, derhal vereyim." "A yiğit âşık! Can değil kastım.Ben onu senden ne vakit istesem alırım,başka neyin var , sen ondan bahset." Mecnun o vakit arandı, yakasında sakladığı bir iğnesi vardı onu çıkarıp sevgiliye sundu. "İşte," dedi "varlık âleminde sahip olduğum tek şey bu iğnedir.Varlık namına bundan gayrı bir şeyim yok.Bunu da neden taşıyorum bilmek istersen ,çölde ovada senin izini arar,yolunu bulmaya çalışırken kendimi kaybedip sık sık düşüyorum. A gönlümü alan , işte oralarda benim ayağıma,bedenime dikenler batıyor.Bu iğneyle o dikenleri çıkarıyorum ki yolda oyalanmayayım, sana kolay varayım." Leyla suç unsurunu bulmuş gibi sevindi ve atıldı: "İşte ben bu iğneyi istiyordum senden.Eğer aşkında gerçek isen bu iğne nasıl layık oluyor sana.Bencileyin bir güzeli ararken, a coşkun âşık, o yolda,sevgili yolunda ayağına diken batarsa,onu çıkarmak doğru olur mu sence;dikeni çıkarırsan buna vefa derler mi acep?!.." -Doğru dersin Kumandan Mecnun adına,Leyla'nın aşkıyla ayağına batan dikenin, başkalarının armağan edeceği binlerce gül buketinden iyi olduğuna inandın mı şimdi.Sevgili yolunda ayağa batan dikeni ,yakaya iliştirilmiş gül saymayan bir âşık gülden geçtim,gül fidanından da aşağı bir ağaç ,bir odun değil midir?..Fidana bakılsa,bir tek gül elde etmek için binlerce dikene sabrettiği görülür. Âşık ise sevgili yolunda ayağına batan dikenden sakınacak ha!.. Yok... Yok... Aşk böyle basit bir şey değildir.
- Denizler Boyunca Aşk -Ali Ruhi- Pasaj 3 Sarayburnu, Aralık 1890: Sarayburnu'nda ellerini gözlerine siper ederek ufku gözleyenler arasında bir genç kız, Osman Paşa'nın kızı, üç aya yakın zamandır her gün aynı yerde,belki bir gemi ve belki o geminin içindeki bir yolcu gelir de Ertuğrul'dan bir haber getirir umuduyla Marmara'yı gözlerken artık simalarını çok iyi tanıdığı,benzer hikâyelerin kahramanları kaderdaş kadınlardan birine şöyle anlattı: -Bir gün aya sordular: "En çok neyi seversin ?" "Güneşin tutulup ebediyen perde arkasında kalmasını severim" dedi ay. "Onun yüzünün bulut arkasında kalmasından daha güzel ne olabilir? Değil mi ki onu kendi gözümden bile kıskanırım."
- Denizler Boyunca Aşk -Ali Ruhi- Pasaj 1 Futbolcular henüz yoktu ve genç kızlar hâlâ şairlerin adlarını ezberliyorlardı. Haliç'te Mehtap Zamanı,1880'ler... Dünya başka dünya imiş meğer ;hayat başka hayat..İçi içine sığmıyor,dudağında gülümseme,ayağı yere basmadan dolanıp duruyordu.Karnı acıksa hissetmiyor,birisi öğüt verse unutuveriyordu.Günler geçtikçe sevgisini sevdiğine bildirmek için çareler aramaya başladı.Her gün Üsküdar'a geçiyor,adını bile bilmediği güzelin mahallesinde oyalanıp yollarını gözlüyor,belki sokağa çıkarsa görme umuduyla kıvranıp duruyordu.Nihayet yağmurlu bir sonbahar gününde fırsat ele girdi.İşte oydu ;annesiyle iskeleye giden yolda yürüyordu.Bütün cesaretini topladı; siz deyin aşk körlüğü ben diyeyim taşkınlık,yanlarına yaklaştı"Allah'ın emri Peygamber'in kavli" kızını annesinden istedi.O gün Üçüncü Ahmet Çeşmesi' nde piyasa kuran Üsküdarlılardan yediği meydan dayağı onunla kızın adını birlikte andırmaya yetmişti.
- Denizler Boyunca Aşk -Ali Ruhi- Pasaj 2 Singapur'da bir yerler,kış 1889 -Geçenler de bir hikaye anlatmıştınız,Mecnun'un Leyla ile buluşmalarının hikayesi onun gibi mi ? -Hele hatırlat bakalım şu hikayeyi! -Destur diyerek efendim...Mecnun bir gün fırsat buldu Leyla ile oturmaya muvaffak oldu.Leyla da onu sınamak için ondan bir dilek diledi "Ey âşık! Neyin varsa getir." Sevgili'yi görünce konuşamaz olan Mecnun nihayet dile geldi,cevap verdi: "A ay yüzlü! aşkınla ne suyum kaldı, ne kuyum.Ne ciğerimde azıcık kan , ne bedenimde bir parçacık can.Gönlümde elem çok,gözümde uyku yok.Aklımı yağmaya veren sen,uğruna delilik bulan ben.Benim senden başka neyim var? Eğer bir kuşcağız can ise istediğin ,senden emir yeter, derhal vereyim." "A yiğit âşık! Can değil kastım.Ben onu senden ne vakit istesem alırım,başka neyin var , sen ondan bahset." Mecnun o vakit arandı, yakasında sakladığı bir iğnesi vardı onu çıkarıp sevgiliye sundu. "İşte," dedi "varlık âleminde sahip olduğum tek şey bu iğnedir.Varlık namına bundan gayrı bir şeyim yok.Bunu da neden taşıyorum bilmek istersen ,çölde ovada senin izini arar,yolunu bulmaya çalışırken kendimi kaybedip sık sık düşüyorum. A gönlümü alan , işte oralarda benim ayağıma,bedenime dikenler batıyor.Bu iğneyle o dikenleri çıkarıyorum ki yolda oyalanmayayım, sana kolay varayım." Leyla suç unsurunu bulmuş gibi sevindi ve atıldı: "İşte ben bu iğneyi istiyordum senden.Eğer aşkında gerçek isen bu iğne nasıl layık oluyor sana.Bencileyin bir güzeli ararken, a coşkun âşık, o yolda,sevgili yolunda ayağına diken batarsa,onu çıkarmak doğru olur mu sence;dikeni çıkarırsan buna vefa derler mi acep?!.." -Doğru dersin Kumandan Mecnun adına,Leyla'nın aşkıyla ayağına batan dikenin, başkalarının armağan edeceği binlerce gül buketinden iyi olduğuna inandın mı şimdi.Sevgili yolunda ayağa batan dikeni ,yakaya iliştirilmiş gül saymayan bir âşık gülden geçtim,gül fidanından da aşağı bir ağaç ,bir odun değil midir?..Fidana bakılsa,bir tek gül elde etmek için binlerce dikene sabrettiği görülür. Âşık ise sevgili yolunda ayağına batan dikenden sakınacak ha!.. Yok... Yok... Aşk böyle basit bir şey değildir.
- Denizler Boyunca Aşk -Ali Ruhi- Pasaj 1 Futbolcular henüz yoktu ve genç kızlar hâlâ şairlerin adlarını ezberliyorlardı. Haliç'te Mehtap Zamanı,1880'ler... Dünya başka dünya imiş meğer ;hayat başka hayat..İçi içine sığmıyor,dudağında gülümseme,ayağı yere basmadan dolanıp duruyordu.Karnı acıksa hissetmiyor,birisi öğüt verse unutuveriyordu.Günler geçtikçe sevgisini sevdiğine bildirmek için çareler aramaya başladı.Her gün Üsküdar'a geçiyor,adını bile bilmediği güzelin mahallesinde oyalanıp yollarını gözlüyor,belki sokağa çıkarsa görme umuduyla kıvranıp duruyordu.Nihayet yağmurlu bir sonbahar gününde fırsat ele girdi.İşte oydu ;annesiyle iskeleye giden yolda yürüyordu.Bütün cesaretini topladı; siz deyin aşk körlüğü ben diyeyim taşkınlık,yanlarına yaklaştı"Allah'ın emri Peygamber'in kavli" kızını annesinden istedi.O gün Üçüncü Ahmet Çeşmesi' nde piyasa kuran Üsküdarlılardan yediği meydan dayağı onunla kızın adını birlikte andırmaya yetmişti.
- Aşk ve Şiir Pasaj 1 İkinci Gün: Savaş ve Solak Yerde kalırsa eylediğim âh u zâra yuf Yardan murâdım almaz isem rûzigâra yuf Vuslat özlemine adanan koca on yıl geçmişti aradan.On yıl...Her dakikasında,her saatinde,her gün ve gecesinde katlanarak çoğalan bir aşk heyecanı için ne müthiş bir imtihandı.On yıl...Aşkı korumasız bir bebek gibi hasret sütüyle emzirip,hicran kucağında önce ninniler,sonra türkülerle büyüten bir anne gibi.Her gece özlem ateşinin tutuşturduğu haşmetli gönül yangınlarında yanan,kül olan ve sabah yeniden kendi küllerinden doğan bir aşk dilimi.İffetli kalarak ve sevdiğini elâlemden gizleyerek geçen haftalar ve aylar...Aşkı nefsin istek ve arzusuyla karıştırmadan;sevgiliye kavuşmak,öpmek,sarılmak için bahaneler ve vesileler aramadan; bunu dışa vurup aşkı tabiatından çıkarmadan;yani hayvani nefsin şehvetiyle değil ama insan ruhunun berrak faziletiyle refte refte yükselişine zemin olan bir on yıl...Evet, insan ömrü için çok uzun bir zaman; lakin âşık ömrü için yalnızca bir göz yumup açmış gibi.Çünkü aşk eğer ruhun faziletiyle berraklaşıyorsa değil on yıl, kıyamete kadar beklenebilir.Çünkü orada bekleyiş aşkın ta kendisidir ve aşık bekleyerek kemale erer.Çünkü orada gönül güzelliği,aşkın güzelliğinden doğar ve gönlünde güzellik bulunmayanlar güzelliğe temiz bakışlarla değil kirli düşüncelerle yaklaşırlar.Çünkü...Çünkü...
- Zamanın ölümler alıp ölümler satan bir bezirgan olduğunu işte o sırada bildim.Güzel ölümler ile güzel cennetlerde güzel dostlarla buluşmak için,gecede ve gündüzde,yaşlıda ve gençte ölümler alıp ölümler satan o zamanı bildim.