- Ölüme bu kadar takılıp kalma oğul! Insanlar ölmek icin doğuyor. Zaman bir bezirgan ölüm alır ölüm satar. Gecede ve gündüzde gençte ve yaşlıda iyide ve kötüde hep budur yaptığı. Insan gaflete kapılıp zamanı öldürdüğü için yapar bunu. Bir intikam alır gibi. Ve zamanlar öldükçe ölümün zamanı gelir. Kaçışı olmayan kurtuluşu bulunmayan andır o. Bir yerde susmak gibi bir yerde konuşmak kadar... Ebedi hakikatin ta kendisidir ölüm. Her başa gelecek ve tek başına olacak.
- İnsanda kötü huyların ve davranışların yok olması haline fena denir Molla Kasım. Bu huylar fani oldukları için. Ama aynı zamanda fena da oldukları için... Çünkü fena hem "kötü", hem de "yokluğa mahkum" demektir.
- Burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canının canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, kurumuş bir damla kandan ibarettir. Adına sevda denir, siyaha çalan rengi yüzünden ona sevda derler. Bütün tecelli denizler, bütün aşk ve ihtiras fırtınaları işte o bir damla kanın içinde dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa parçaları bütün vücuda dağılır.
- İyiliğin bilgisine sahip olmayanlara diğer bütün bilgiler zarar verir.
- Bana, "Yunus!" dedi, parmağını kalbimin üzerinde gezdirerek, "Burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, yoğun bir damla kandan ibarettir. Adına 'süveyda' yahut 'seva' derler. Siyaha çalan rengi yüzündendir bu isim. Çümkü, sevda kara talih içinde, o kara kan damlasında büyür. Bütün tecelli denizleri, bütün aşk fırtınaları, işte o bir damla kanda dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa, parçaları bütün vücuda dağılır. Aşk, işte bu dağılmanın adıdır ve o dağılırsa âşık artık ne yaptığını bilmez olur." Bütün bunları bir yerden okur gibi söylemişti. Kimden dinlemiş yahut hangi kitaptan okuyup öğrenmişti elbette bilemedim. "Sevdayı daima hatırla, Yunus'um, sevdayı hatırla!.." diye devam etti sonra, yutkundu ve sustu.
- Bir çıkına dünya malından ne koyabilirdi, ama bir gönle bütün dünyanın sevgilerini koysa Yine de boş yer kalırdı.
- Ve zamanlar öldükçe ölümün zamanı gelir. Kaçışı olmayan, kurtuluşu bulunmayan andır o. Bir yerde susmak gibi; bir yerde konuşmak kadar... Ebedi hakikatin ta kendisidir ölüm. Her başa gelecek ve tek başına olacak.
- Şehnaz Beste'den bir pasaj -Şey!..İsm-i cemilenizi lütfeder misiniz efendim? Şu gökkubbenin altında tam yirmi iki yıl ömür sürmüştü ve ilk kez içinde iltifat sözü geçen bir cümleye muhatap oluyor,onu da yolun yarısına gelmiş,şakaklarına ilk aklar düşmeye başlamış bir şair,ta yirmi adım geriden bağırarak söylüyordu.Şairlik böyle bir şey olsa gerek diye geçirdi içinden.Konuşması böyle zarif olan bir beyefendinin acaba şiiri nasıl olmalıydı,adını yeni duymuş,hiçbir şiirine rastlamamıştı.Bu merakla cevap vermek için yüzünü dönmeden bağırdı: -Bir şartla efendim!.. -siz taht üstündesiniz,bense huzurunuzda tek ayak durmadayım,elbet ferman sizden,itaat bizdendir;tek arzunuza bin can veririz,buyurunuz,şartınızı emrediniz... -Bana bir şiir okursanız eğer... Şair gecenin karanlığında ışıltılı bir koridor açar gibi,yükselttiği sesiyle inşad etmeye başlar: Feryâd ki feryâdıma imdâd edecek yok Efsûs ki gamdan beni âzâd edecek yok Te'sîr-i muhabbetle yıkılmış güzel ammâ Vîrâne dili bir dahi âbâd edecek yok
- Şehnaz Beste'den Pasaj 1 -Şey!..İsm-i cemilenizi lütfeder misiniz efendim? Şu gökkubbenin altında tam yirmi iki yıl ömür sürmüştü ve ilk kez içinde iltifat sözü geçen bir cümleye muhatap oluyor,onu da yolun yarısına gelmiş,şakaklarına ilk aklar düşmeye başlamış bir şair,ta yirmi adım geriden bağırarak söylüyordu.Şairlik böyle bir şey olsa gerek diye geçirdi içinden.Konuşması böyle zarif olan bir beyefendinin acaba şiiri nasıl olmalıydı,adını yeni duymuş,hiçbir şiirine rastlamamıştı.Bu merakla cevap vermek için yüzünü dönmeden bağırdı: -Bir şartla efendim!.. -siz taht üstündesiniz,bense huzurunuzda tek ayak durmadayım,elbet ferman sizden,itaat bizdendir;tek arzunuza bin can veririz,buyurunuz,şartınızı emrediniz... -Bana bir şiir okursanız eğer... Şair gecenin karanlığında ışıltılı bir koridor açar gibi,yükselttiği sesiyle inşad etmeye başlar: Feryâd ki feryâdıma imdâd edecek yok Efsûs ki gamdan beni âzâd edecek yok Te'sîr-i muhabbetle yıkılmış güzel ammâ Vîrâne dili bir dahi âbâd edecek yok
- Şehnaz Beste'den Pasaj 2 Hayal Hatun o sabah gün doğarken gözlerini yumduğunda rüyasında kendisini yıllar öncesinde,Erzurum'da,çocukluk akşamlarından birinde,başını dizine koyduğu annesinden Aşkname'deki şu öyküyü dinlerken görmüştü: "Hikaye: Bir genç,mahallesinden bir kızı sevmişti.Sonra yolları ayrıldı ve genç gurbete gitmek zorunda kaldı.Aradan uzun yıllar geçti,içindeki aşktan zerre miktar eksilme olmadı.Geri dönebildiğinde sevgilisi ona sitem etmiş ve şöyle demişti: - A gönlüme hükmeden!..Bunca yıl geçti,yolunu gözledim,Ne bir haber,ne bir mektup?!..Meğer ne kadar vefasızmışsın?!.. Hakiki aşık başını yere eğdi,gözlerinden yaşlar boşandığı sırada cevap verdi: -Ey sevgili! Yüzünü görmek benim için uğruna ölünecek bir hasret iken,o şerefi postacıya mı bağışlasaydım?!.."