- "Bundan böyle ben yalnız kalacağım." düşüncesinden ürküntü duyuyordum. Üç gündür korku bende filizleniyordu. Bense, onu kendimce yorumlayamıyordum. Üç gündür kentin ortasında, ruhumda geçenlerden hiçbir şey anlayamadan, derin bir üzgün, başıboş dolaşıp duruyordum.
- Ne zincirler ne de dağlayarak yapılan izler ona, bir insan olduğunu unutturamaz..
- "... İçimde, o gün hayatımı kökünden değiştirecek bir hadise olacağına dair kesin bir inanç vardı. Böyle şeylere alışık olmadığımdan mıdır bilmem, daima ufak bir olayın bile her şeyi kökünden değiştirmesini bekleyip durmuşumdur."
- Zorbalık gelişip büyüyebilen bir alışkanlıktır. Zamanla bir hastalık halini alabilir. En iyi insanların bile sırf alışkanlık yüzünden birer vahşi hayvan haline gelebileceğini kabul ediyorum. Kan ve kudret, zorbalık ve sapıklığı doğurur. Akıl ve ruh en tabiat dışı zevklere alışır. Zorbanın içindeki insan kaybolup gitmiştir. Onun, insan vicdanına geri dönmesi, pişmanlık duyması ve yeni bir hayata doğması imkansızdır.
- ?Gökyüzünden mi inip bana ulaştın, söyle! Sanki rüyada gibiyim şimdi. Ama sahiden var olduğuna, maddeden oluşmuş olduğuna bir türlü inanamıyorum. Gücenme ama, bana izin ver de hakkında bütün düşündüklerimi söyleyebileyim. Dilediğimce uzun konuşmak istiyorum senin hakkında. Evet, söyle bakalım, kimsin sen, benim güzel meleğim? Ruhum benim... Yüreğimi nasıl keşfettin?.. Anlat bana, ne zaman kardeşim oldun? Durma, her şeyi anlat şimdi. Bugüne kadar nerelerdeydin? Daha önce neredeydin? Oturduğun yerin adını söyle; orada sevdiğin, beğendiğin özlemini çektiğin neler var? Havası sıcak mı, gökyüzü duru muydu oranın? Senin sevdiklerin, seni sevenler, içindeki duyguları ilk uyandıranlar kimlerdi, söyle! Küçücükken seni sevip şımartan, nazlandıran, büyüten bir annen var mıydı? Yoksa hayata benim gibi kimsesiz mi başlamıştın, söyle... Söyle, her zaman bugünkü gibi miydin? Nasıl rüyalar görürdün, söyle... Gelecek için neler planlıyor, neler düşlüyordun; hayallerinden gerçek olanlarla olmayanları... Her şeyi, ama her şeyi anlat. Genç kız kalbin ilk kez kimin için acılara gömüldü? Ne adına ver-din ona, yüreğini? Ya ben sana onun adına, senin için ne verebilirim? Söyle, söyle... Yüreğini nasıl, neyle kazanayım benim güzel, tatlı meleğim? lşığım, kardeşim, haydi söyle bana! Durma! Sabırsızlanıyorum çünkü.»
- İçim fenalaşınca, ona gidiyorum. Bazen beni okuyup üflüyor. Bazen de kitaplarının en kalınını alıp üstüme doğrultarak okuyor, okuyor... üstelik o kadar korkunç şeyler okuyor ki! Okuduklarının nelerden söz ettiğini hiç anlayamıyorum. Hem, sözcüklerin kimileri de bana bir şey anlatmıyor. Sadece korkuyor ve sesini dinliyorum. Sesi de o kadar tuhaf çıkıyor ki... Sanki konuşan başkasıymış gibi... Merhamet nedir bilmez, acımasız biri. O an yüreğim. fenalaştığı zamandan da fazla ezilmeye başlıyor...
- «Bana sürekli, 'Aman dua et, duayı bırakma!? diyor. Kimi geceler karanlıkta kalkıp uzun uzun dua ettiğim oluyor. Uykum gelse de korktuğum için gözlerim kapanmıyor bir türlü. O zaman etrafımda fırtınalar esecek, şeytanlar beni doğrayacak ve yalvarıp yakardığım bütün kutsal kişiler, beni felaketten kurtaramayacak sanıyorum. Yüreğim parçalanıyor, bedenim gözyaşlarının içinde eriyip akacak gibi oluyor. Tekrar yalvarıp yakarmaya girişiyor... Yakarışımı Meryem Ana'mız, ikonundan bana daha çok acımayla bakana kadar sürdürüyorum. Sonra kalkıp yatağıma giriyor, ölü gibi uyuyorum. ikonun karşısında diz çöküp duama devam ederken de uyuduğum oluyor. Bazen kendisi de uyanıp beni yanına çağırıyor. İhtiyar elleriyle sevip okşuyor, teselli etmeye çalışıyor beni. Elbette bu davranışı içime sular serpiyor. Ne yıkımdan, ne başka bir şeyden korkum kalmıyor artık. Çok güçlüdür o! Öyle sıska olduğuna bakmayın... Sözleri de o kadar etkilidir ki, anlatamam.»
- ?Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.?
- Biz çıkarlarımızı yanlış algıladığımız için isteklerimizin çoğu yanlış bir yol izlemektedir. Bunun için, gözümüze kestirdiğimiz bir çıkar için en kolay yolu seçeceğiz diye, akılsızlığımızdan, çoğu kez bir sürü saçmalığa saplanıveririz.' Oysa tüm bunlar saptanıp kağıda dökülünce içimizde hiçbir istek kalmaz. biz hepimiz, isteklerimiz akılla el ele verdiğinde, isteklerimizi değil, aklımızı dinleyeceğiz.
- Bir yandan onu dinlerken, bir yandan da için için öfkeleniyordum. Onu sevdiğim için öfkeleniyordum... Bunu belli etmemeye uğraşarak şöyle dedim: 'Seni sevip sevmediğimi ben değil, gecenin karanlığında odasını kirleterek, mahşer gününe kadar bağışlanmayacak bir günah işleyen, ruhunu satmış, kendine hâkim olamayan budala kız bilir. Üstelik başkasını da yıkıma uğrattığı için yüzü kızarmadan övünen, genç kız duygularıyla alay eden 0 kişi bilir!? Sözlerimi tamamlayınca dayanamayıp ağlamaya başladım. Hiçbir şey söylemedi fakat bana öyle baktı ki, titremeye başladım. Gözlerinde tuhaf pırıltılar vardı. 'Dinle beni, güzel kız,? dedi. 'Sana anlamsızdan öte, çok ciddi bir şey söyleyeceğim: Beni mutlu ettiğin sürece, beyliğim sürecek, sevgin bittiği zaman, fazla konuşmadan, kendini zora koşmadan, yalnızca o samur kaşlarını oynat, bu yeter. O simsiyah gözlerinle bir bak, serçe parmağını oynatıver, aşkını da, o paha biçilmez özgürlüğünü de sana geri veririm. Gururlu, güzel kız, şunu da unutma ki dünyanın sonu olacaktır bul...? Onun bu sözlerine bütün içtenliğimle güldüm...