- Çektiğiniz bu kadar acıya karşılık tattığınız mutluluk ne kadardı?
- Fakat önce şu kadehi doldur bakalım... Barış, adına içelim ki senin için beslediğim güzel düşüncelere kimsenin nazarı değmesin. Şeytan güçlüdür, insanı günaha sokar rahatça.
- Katerina doldur hadi! Ölene kadar içeceğim!
- Bunları dert ettiğim yok benim. Bu dünyada bir daha kavuşamayacağım anneciğimi de düşünmüyorum. Ölüm döşeğinde bana beddua ettiğine yanmadığım gibi tatlı, rahat, genç kızlık günlerimi de aradığım yok. Kendimi şeytana satıp ruhumu vermemi, bağışlanamaz bir günah karşılığında mutluluğumu elde etmemi de dert etmiyorum! Bunların tümü de büyük, her biri mahvolmama yetecek suçlar, ama yine de onlara aldırmıyorum. Yüreğimi asıl zehirleyen, yakıp kavuran şey, bu adamın namusu çalınmış tutsağı olmama rağmen, içine düştüğüm bu batağı, onursuzluğu yüzüm kızarmadan sevmem ve yıkımımı andıkça, neşe ve mutluluk verecek bir şeymiş gibi zevk duymamdır. Yaşadığım felaketin korkunçluğunu anlamayıp bana yaptıkları için ona kin ve öfke duyamayışıma yanıyorum.
- «Baba, ne olur falıma bak! Şarap aklını bulandırmadan falıma bak. Bembeyaz elimi tut. Herkes sana yok yere büyücü demiyor ya... Okumuş, kara kitaplardan her şeyi öğrenmiş birisin sen. Şu falıma bir bakıver; kara yazgım neler yazmışsa, söyleyiver. Ama hep gerçekleri söyleyeceksinl Haydi, her şeyi söyle: Kızın mutlu olacak mı, yoksa onu affetmeyip başına tüm belaları saracak mısın? Söyle, yeni yuvam sıcak olacak mı, yoksa hayatımın sonuna kadar yabancı adamlar arasında mekik mi dokuyacağım? Düşmanım kim, beni seven kim, fenalık etmek isteyen kim? Söyle, genç ateşli kalbim böyle eşini bulamadan vakitsizce bitip gidecek mi? Baba, şunu da söyleyiver: Kartalım, mavi gökyüzünün neresinde, hangi denizler, ormanlar arasında yolumu bekliyor? Uzun zamandır mı bekliyor, beni çok mu sevecek? Yoksa hemen soğuyup aldatacak mı? Son olarak da şunu söyle: Seninle bu kasvetli köşede baş başa, kara kitapları okuyarak daha uzun zaman çile mi dolduracağız! Bana bakıp, yedirdiğin ekmek için, anlattığın masallar için sana teşekkür edip rızanı dilenmeme daha fazla zaman var mı, her şeyi söyle ihtiyar adam! Fakat gerçeği söyle bana. Tam vakti işte, marifetini göster bakalım!»
- «Ee, beyim, nasıl, kız kardeşinizi beğeniyor musunuz acaba? Çocuklar, birbirinizi sevin. Beyim, kardeşin çok güzel değil mi? Cevap versene! Bak, yanakları nasıl da allandı... Beğenen sözler etsene şu güzele. Tutulduğunu kanıtla ona...»
- Bir ara, tüm zincirlerini kırarak, yasak nedir bilmeyen bir aşkın derinliklerine dalan iradesinin ve ruhunun utku ezgileri gelir gibi oldu kulağına. Sonra, Sanki seven bir kadının ilk aşk yeminini, yanaklarını kızartan ilk utancı gözyaşlarını ağlayıp yalvarmalarını ve utangaç fıslıtılarını duydu. Sanki bu ezgiye, şaraptan ağırlaşan gözlerini süzerek kahkahalar atan Bakküs Kızlarının, çıplak, apaçık, gücüyle övünen isteklerinin sesi yansımıştı.
- ?Eh, vakti gelince, ne yapsan nafile!? diye bağırdı. ?Bir kadehcik daha ver de şu deli kafa boynundan ayrılsın, bedene hoşçakal desin ruh... Beni sabahı olmayan bir uykuya yatır ki her şey unutulup gitsin! Yaşamaktır içmek... Tüccar, malı karşılıksız dağıtmaya başlayınca, işi iflasa getirdi demektir.. iyi gününde olsa, zararına malını dağıtır mıydı? Birisi almaya kalkışsa, ortalığı kana boyardı. Katerina, haydi doldur su kadehimi!?
- O zaman sen, sisli günlerin hüzünlü, güneşsiz sabahına kadar yatağında çırpınıp duracaksın fakat kanlar akan yaranı, ertesi sabaha kadar iyileştiremeyeceksinl Katerina Bir kadeh daha ver, söylediğim sözlerin hatırına bir kadeh daha... Aslında diyeceğim başka bir şey de kalmadı ya...
- "Baylar" diye bağırdım. "çevremizi saran şu Tanrı nimetlerine bakın bir kere: Gök açık, hava temiz, otlar körpe, kuşlar, doğa alabildiğine güzel ve günahsız ... yalnız bizler, Tanrı bilmez ahmaklar hayatın bir cennet olduğunun farkında değiliz. Bunu anlamaya azıcık niyetimiz olsa cennet bütün güzelliği ile karşımızda şekillenir, biz de birbirimizle kucaklaşır ağlamaya başlardık."