- Ona iyi bak. Birbirimizi tekrar görene dek... Bu hayatta ya da bir başkasında. Biliyorsun, balık sever. Ve ben de seni seviyorum. Colin.
- Hayal kurmayı kendime yasaklayalı epey zaman olmuştu. Sadece kafa karıştırıyorlardı ve sonunda gerçekler daha da acımasızlaşıyordu.
- O şimdi sonsuza dek geçmişe aitti, hatta bu zorunlu sürgündeki tek anlamlı şeydi. Onu bir daha göremeyecektim. Ne gerçek hayatta ne de düşüncelerde.
- SÇS. Seni çok seviyorum. Ne aptalca bir kısaltma. . . ... Birini seviyor ve ona bunu söylemek istiyorsam bu kelimeleri kısaltmam diye düşündüm.
- Sendeki güzel olan her şeyi yok edecek. Her şeyi!
- Ben kendi dünyamla ilgili hiç bir şeyi fark etmezken onun kalbinin benden bir kaç metre uzakta attığını bilmenin verdiği duygu keyif kaçırıcı ve hüzünlüydü.
- Yakıcı bir acı, soluk almamı zorlaştırıyordu ve bazen hâlâ var olduğumu kendime kanıtlamak için kollarımı sıyırıp tenime bakıyordum. Özlemim boşluğa düşüyordu.
- Aslında şu anda biraz ölmeye itirazım yoktu. En azından bir süreliğine.
- Büyüleyici bir neşesi vardı ve onun bu keyifli havasını tıpkı annemle babamınki kadar dayanılmaz bulmuştum.
- Yaşamak istiyordum, daha bir çok şey görüp tatmak istiyordum. Her zamankinden daha yoğun. Hatta ona baktığım bu anda çoğalmak bile istiyordum, sadece bir çocuk değil, en az üç, ah hayır, beş çocuk istiyordum! Ayrıca bahçemde ilgilenebileceğim küçük bir hayvanat bahçesi istiyordum... kesinlikle, bitkilerle ve fundalıklarla dolu, meyve ve sebze ekeceğim bir bahçe. Tıpkı annem gibi.