??Gerçi İzmir?in işgali üzerine Yapılan büyük Sultanahmet ve Fatih mitinglerinin beyannameleri ?Müslümanlar!? hitabıyla başlar ve Halide Edin?in nutkunda ilk cümle de şudur : ?Müslümanlar! Türkler! Türk ve Müslüman bugün en kara gününü yaşıyor. ? Fakat gene bu mitinglerde söylenen hitabelerin hemen hepsinde milliyetçilik ruhu taşar. Mesela Hamdullah Suphi?nin hitabesi şu sözlerle bitiyordu : ?Biz bütün bir millet efradını birbirine bağlayan binlerce can, kan ve dil rabıtalarından maada bir de felaket ve iman bağıyla birbirimize bağlandık ve yemin ettik. Trakya?nın, Anadolu?nun, İstanbul?un Türk birliği parçalanamaz!? Hatiplerden bir başkası, Rıza Nur da şunları söylemişti: ?Diyorlar ki; Türkler medeniyetsizdir. Bu, yalandır, Türklerin büyük bir mazileri vardır. Orta Asya?ya bakınız. Şarkta, garb da, medeniyet teessüs etmeden evvel Türkler orada medeniyet kurmuşlardır. Başka milletlerin çoğu okuma yazma bilmezlerken Türkler ilk yazıyı ihdas etmişlerdir.?
??Bu ve o devirde yazılmış yazıların hemen hepsi Milli Mücadelenin ruhunu tayin eder: Koyu milliyetçilik.??
??İslamcılık daha Büyük Harpte ricat etmişti. Bunu Hürriyet ve itilafçıların gözüne sokmak için Mondros mutarekenamesinin Hicaz?ı, Asiri, Yemen?i, Suriye?yi, Irak?ı en yakın müttefik makamlara teslim eden on altıncı maddesi kâfi gelmedi, bütün Kurtuluş Harbi, Misakı Milli. Birinci ve İkinci İnönü, Sakarya da kâfi gelmedi. Durrizade fetvalarını vermeye devam ediyordu. Taassup halinde İslamcılık İstanbul?dan İtilaf donanmalarıyla beraber uzaklaştı, Vahiddeddin?le beraber kaçtı ve. Osmanlılık politikası, İzmit?te, Ali Kemalle beraber asıldı.??
??Atatürk bu büyük ameliyatı yaptı. Türk bünyesinde yaşamaya müsait gördüğü bu iki fikrin Osmanlılık mefhumuna yapışan olu taraflarım kesip attı. Artık varlığından eser kalmayan şeriat ve saltanat otoritelerine boyun eğmeyen, kendi prensibine ait kıymetlerden zırnık vermeyen, müstakil ve kendi kendine bol bol kafi bir milliyetçilik doğuyordu; üstünde azlıkların yok denecek kadar azaldığı ve baştan başa öz Türklerin yaşadığı bir toprakta başka türlü bir nasyonalizmin hiçbir manası kalmamıştı. Böyle bir milletin siyasi istiklalini Avrupa devletlerine kabul ettirdikten sonra içeride yapılacak tek ve büyük bir iş vardı: Garp metodunu, yeni cağ Avrupa?sının tekniğini yıkılmış bir imparatorluğun, zaruri kıldığı endişelerden hiçbiriyle sakatlanmadan, şeriat ve saltanat korkusundan temizlenmiş bir bütün ülke, yekpare ve tastamam bir inkılab hareketi halinde memlekete sokmak. Artık tanzimatın yarı şer?i, yarı nizami mahkemesinden eser kalmayacaktı; artık Türk maarifi yarı mekteb, yan medrese içinde bilgi dağıtmayacaktı; artık Enveriye, şu bu gibi yan şapka, yarı külah acayip serpuşlar aranmayacaktı; artık yarı alaturka, yan alafranga musiki olmayacak ve Türk kadını yarı tavuk, yan insan halinden çıkacaktı. Atatürk?ten evvel, Tanzimat ve Meşrutiyet gibi bütün inkılab hareketleri, yarım adamların yarım adımlarıydı. Milletin başına bütün belaları üşüştüren bu yarımlıktı; Türk bünyesini hem şark ve garb, hem din ve milliyet arasında yarımşar ve sakat iki parçaya bölüyordu.??
??Türk gençliği içinde İslamcılığın da, Garbcılığın da artık hiçbir cazibesi yoktu. İslamcılık Mısır?ın fethine giderken Arabistan?ı da vermişti. Garp denilen şeyse, bizim kendisine gitmemize vakit kalmadan, burnumuzun dibine kadar gelerek, Marmara?dan İstanbul?a toplarım diken İtilaf donanmalarının namlu deliklerinde, simsiyah bir tehdit halinde görünüyordu??
??Atatürk inkılâbının değişmez iki prensibi vardır: Milliyetçilik, medeniyetçilik. Bugüne kadar gerçekleşmiş hiçbir inkılâp hareketi yoktur ki bu iki kaynaktan fışkırmamış olsun.??
??Mustafa Kemal İslamcılık veya Turancılık kadar ırk farkı gözetmeksizin, bütün beşeriyete şamil? insaniyetçilik fikirlerinin de birer hayal olduğuna işaret ettikten sonra Türk milliyetçiliğinden başka bizim için reel hiçbir politika olamayacağını açıkça beyan eder: «Bizim vuzuh ve kabiliyeti tatbikiye gördüğümüz: mesleki siyasî (millî siyaset) tir. Dünyanın bugünkü umumî şeraiti ve asırların dimağlarda ve karakterlerde temerküz ettirdiği hakikatler karşısında hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tarihin ifadesi budur; ilmin, akim, mantığın ifadesi de böyledir. Milletimizin kavi, mes?ud ve müstekâr yaşayabilmesi İçin, devletin tamamen millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin teşkilâtı dâhiliyemize tamamen mutabık ve müstenid olması lâzımdır.»??
??Türk inkılâbı, dini ananeler arasından, yalnız medeni inkişafa engel olan adetleri ve prejüjeleri tasfiye etmiş, ötekilere, gene laik prensibinden dolayı, müdahaleyi düşünmemiştir. Bilakis, bu ananeler arasında resmi kıymetlerini muhafaza edenler bile vardır: Ramazana, şeker ve kurban bayramlarına ait bazı merasim ve tatiller devam ediyor. Kur?anın tercümesi ve ezanın Türkçeleştirilmesi de dinin, aynı zamanda milli bir cemiyet müessesesi olarak, Türk inkılâbı prensipleri içinde aldığı kıymete işarettir.??
??Fakat Avrupalı Avrupa kıta?sı üstünde yaşayan adam demek değildir. Bütün tarih boyunca Avrupa kafasını şu üç bucuk tesir vücuda getirmiştir: Yunan. Roma ve Hıristiyanlık. Bu üç tesiri yaşamamış olanlar Avrupa?nın göbeğinde otursalar Avrupalı olamayacakları gibi, aksine, bu üç tesirden doğma bir kafaya sahip insanlar da hangi kıt?a üstünde yaşarlarsa yaşasınlar Avrupalı sayılırlar. Rönesans bu üç tesirin modem bir terkibidir ki ortaçağda vahdetinin prensiplerini bulamayan Avrupa kafasının kendi kendisi olabilmesini temin etmiştir.??
??Garp zekâsının önüne en ince, en karışık, en dolambaçlı meseleleri koyuyordu: Akıl ve iman arasındaki münasebet; hürriyet, esaret, af ve müsamaha; maddi ve ruhi, dünyevi ve ruhani kudretler arasındaki ihtilaflar ve uzlaşma imkânları; kadının vaziyeti ve erkekler arasında müsavatın şartları ilah... gibi insan mevzuunu içine alan ve onu Allah?ın büründüğü sırra kadar ulaştıran bütün dünya ve kâinat problemlerini yeni baştan ortaya çıkarıyor, milyonlarca insan ruhunu diriltiyor, kendi mihrakı etrafına silkeledikten sonra kendine çekiyordu.??
Alphonse Daudet
Üstün Dökmen
Mehmet Deveci
Doğan Cüceloğlu
Charles Bukowski
Hıfzı Topuz
Necip Fazıl Kısakürek
Rebecca Solnit
Sevim Burak
Ahmed Günbay Yıldız