- - Bak! dedi. Dişler! Biliyor musun? Insan öldükten sonra dişlerine bir şey olmaz, son nefesinde nasılsa öyle kalır. Burada, her ölünün ağzında, hayatında dişlerine ne kadar itina ettiğini anlayabiliriz.
- Bazen etrafımızda o kadar esrarlı hadiseler olur ki ince teferuatına kadar bunu sezeriz, fakat hiç bir şey idrak etmeyiz; ruhumuzun içinde ikinci bir ruh herseyi anlar, fakat bize anlatmaz, böyle korkunç işaretlerle bizi muammanın derinliklerine atar ve boğar.
- Yalan bana suçların en ağırı gibi geliyordu; ve bir yalan söylendigi zaman insanların değil eşyaların bile buna nasıl tahammül ettiğine sasıyordum. Yalana herşey isyan etmelidir. Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye icinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır filan..
- Ve bana Goethe'nin bir safsatasını telkine çalıştı. "Az önce ümit edip çok elde etmek hayatın hakiki sırrıdır."
- Hayatımda büyük bir devrin kapandığı, korkunç yarına ilk adımı attığım an. Felaketlerimin başladığı saniyeyi tanıyorum. Hiç aldanmam.
- Uyuyamadım, ağrılarım arttı, fakat ruhi azabıma nispetle çok asil, sade ve saf olan et ıstırabımı o gece sevdim.
- Ve içimde geriye dönmek korkusu var. Hiçbir şey hatırlamak istemiyorum. Elimi cebime sokarken, bana iki gün evvelini hatırlatacak bir kâğıt parçasına, bir şeye rastlamaktan korkuyorum.
- Kendi kendini aldatmak, başkalarını kandırmak kadar basit değildir ve insan içindeki adaletten ürkmeye başlar.
- "Keşke futbol oynasaymışım; belki de bacağımı Nüzhet'in aşkı kadar yormazdı."
- Kederin insanları somnambül haline getirdiği büyük ümitsizlik anlarında, yabancıdan gelebilecek tesirlerin hepsi, yaşanan facianın dehşetini daha çok hissettiren yalan merhemlerden başka ne idi? Yaranın üstüne sürülürken parmağın ilave edeceği acıdan başka ne tesiri olabilirdi ?