- İnsan düşünüp yazdığı kadar dövüşmeyi de beceremez mi..? Elimdeki kalem, bana altımdaki yağız attan daha dik başlı görünüyor...
- Yüreğim göğsümden ayrılıp da senin ruhani meclisinin nedimeliğini yapmak, ruhum bedenimden çıkıp da senin ışıktan bedenine gölgelik etmek istiyor...
- Sonsuz ayrılık..! Ne can yakıcı söz..!.. Ne korkunç hayal...
- Acaba durumu kendi gibi ölümlü, zamanı devri gibi sınırlı olan şu alçak dünyanın yalnız ayrılığında mı sonsuzluk zevki var...?
- Benim bildiğimi kimsenin bilmemesi en büyük zevkimdir. Hem sır saklamasını bilen insan, kendini her türlü tehlikeden korumuş olur. Başkalarının yanlış bilgisiyle eğlenir...
- İnsanoğlu böyledir. Özellikle aşka ait emellerinin ilkiyle değil, sonuyla bile yetinmez. Ruhu ne denli tada boğulsa, yine onun üstünde yeni tatlar aramaktan geri kalmaz. Gönlünde yeni emeller oluşur...
- Aşkımı size anlatmak için, daha ne yapayım..? Yüreğimi yerinden söküp önünüze mi atayım..?
- Bu, öyle bir düştü ki, olabilse, insan bütün ömrünün böyle bir düş içinde geçmesini isterdi...
- Hayal, güzel şeydir. İnsanı her zaman en yükseklerde uçurur... Yalnız hayalin parlaklığı kadar gerçekleşmesi de olanaklı olsaydı...
- Fakat heyhat !.. Acaba bir biçareye, gerçek ruhu olan sevgilisinin kucağında can verip de yaşamakta bulamadığı zevkle hiç değilse ölürken erişmek nasip olur mu..? Felek, bu bahtiyarlığı esirgemeyecek kadar insaflı mıdır...?