- Sen bu vatanın ekmeğini yemedin mi?
- Mümkün olsaydı yaşamak da fena bir şey değildi.
- İnsan zayıf! İnsan düşkün! Bir türlü kendini yenemiyor. Bir türlü doğasına galip gelemiyor. Ben de kendimi güçlü sanırdım? Heyhat!
- Yarabbi! Yarabbi! İnsanın yüzü gibi gönlünü de meydanda yarataydın ne olurdu?
- Devlet savaş açmış. Düşman sınırda şehitlerimizin kemiklerini, topraklarını çiğnemeye çalışıyor. Hiç nasıl olur ki, düşmanın silahı vatana çevrilsin de, karşısında önce benim göğsümü bulmasın? Hiç nasıl olur ki, vatan tehlikede bulunsun da, ben evimde rahat oturayım? Hiç nasıl olur ki, devlet yerinden oynasın da ben mıhlanmış gibi burada kalayım? Hiç nasıl olur ki, vatan sevgisi bugün her şeyden kutsal olsun da ben yalnız senin aşkınla uğraşayım? Hiç nasıl olur ki, dünyada her şeyin ilerlediğini bilip dururken, ben babamdan, atalarımdan aşağı kalayım? Vatan! Vatan! Vatan tehlikede diyorum... işitmiyor musun? Beni Allah yarattı, vatan büyüttü
- Sen Allah'ın adaletini bilmez misin?
- İnsan, vatanının ayaklar altında çiğnendiğini görürse yaşamaz. İnsan kendisini besleyip büyütenin ayaklar altında çiğnendiğini görürse yaşamaz. Kendisini besleyip büyüteni ayaklar altında görüp da yaşayan köpekten alçaktır. Kardeşlerim! İnsan köpekten alçak değildir.
- Osmanlı adı her duyana lerze-resandır Ecdadımızın heybeti maruf-u cihandır Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır! Gavgada şehadetle bütün kâm alırız biz Osmanlılarız can veririz nam alırız biz
- Vatan bir Allah tekkesi değil midir?
- Ne yanlış inançta imişim. Vatan yolunda ölecek kırk kişi yoktur sanırdım. Galiba düşman da Osmanlıları benim gibi görmüş! Evet, Osmanlılar söz arasında vatan için kaygılanmaz gibi görünürler; o kadar kaygılanmaz gibi görünürler ki, konuştuğun adamı taştan yapılmış resim sanırsın. Hele karşılarında bir düşman göster! Hele vatanın kutsal topraklarını bir yabancının pis ayağıyla çiğneyeceğini anlasınlar; işte o vakit halka başka bir hal geliyor; işte o vakit insan en miskin köylü ile benim aramda hiç fark bulamıyor; işte o vakit o abalı kebeli Türkler, o tatlı sözlü, yumuşak yüzlü köylüler, o çifte koşulur öküzden fark etmek istemediğimiz zavallılar aradan bütün bütün kayboluyor da yerlerine Osmanlılığın, kahramanlığın ruhu meydana çıkıyor. En güçsüzü dişiyle kılıca, eliyle kurşuna salıyor. Kimse sınırın bir taşını, en değersiz bir taşını korumada, yavrusunu koruyan dişi arslandan, anasını sakınan erkek insandan geri kalmıyor.