- İnandığımızdan fazlasını tebliğ etmemiz mümkün değildir.
- Talebe hazır olduğunda muallim ortaya çıkar.
- Kendini, tarihini inkarlarla mezarlar kazılarak kafataslarının ölçülüp Romalılarla akrabalığın arandığı bir dönemde milli şuur nasıl gelişecek bir zemin bulabilirdi? İstiklal Mahkemeleri savcısı Necip Ali'nin şu ifadesi o dönemlerdeki ruh halini göstermektedir: "Biz Şark'ın ve İslam'ın efendisi olmaktansa Balkanlar'ın kuyruğunun kuyruğu olmayı yeğ tutarız." İstiklal Mahkemesi üyelerinin kafa yapısının ülkeyi yönetenlerin fotokopisi olduğu hatırlanırsa sözlerimiz teyidi edilecektir.
- Mesela, 12 Eylül Harekatı'nın arifesinde Tahsin Şahinkaya'nın Amerika'da olması tesadüf müdür acaba? Ve ABD Büyükelçisi Hupe'ün Cumhuriyet Gazetesi muhabir-yazarlarından Ufuk Güldemir'e verdiği beyanatta zikrettiği "İhtilali yaptınız, ama iktidarı da Türkeş'e teslim etmediniz" sözlerinden hangi akıl ABD'nin ihtilali üzerinde menfi düşündüğü sonucunu çıkarır?
Öyle ki, 12 Eylül'den Washington çok önceden haberdardır. Dönemin ABD Başkanı Carter'a tiyatro seyrederken Türkiye'de ihtilal yapıldığı söylenmiş; O da "12 Eylül ile birlikte rahatladık" şeklinde sözler sarf etmekte hiçbir beis görmemiştir. - Hadiseler böyle gelişirken insan; bir yazarın "geri kalmış ülkelerin orduları kendi işgal ordularıdır" sözünü hatırladıkça acı acı düşünüyor.
- "Vallahu yuhibbul muhsinin!" Ali İmran-134
- "Allah muhsinleri sever!" - Türkler Arap dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Bu dini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de sairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine tesir etmedi. Bilâkis, Türk milletinin millî bağlarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu. Bu Arap fikri, ümmet kelimesi ile ifade olundu. Hz. Muhammed'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimesinin, her yerde yükseltilmesine hasr etmeğe mecburdular. Bununla beraber, Allah'a kendi millî lisanında değil, Allah'ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Mısır'da, belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palaspareyi, hilâfet alâmeti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular; halife oldular. Gâh şarka, cenuba, gâh garba veya her tarafa birden saldıra saldıra, Türk milletini Allah için, peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah'a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular.
- insanlar inandık demeleriyle bırakılıp da imtihan edilmeyeceklerini mi sandılar.
ankebut suresi 2. ayet. - "Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür." (İbrahim Suresi 34. Ayet)
- Allah yolunda öldürülenlere 'ölüler' demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz.