- İstediğimiz bir şeylerden mahrum olmak, mutluluğun vazgeçilmez bir rüknüdür. Sadece kanaatkâr olabildiğimizde yeterince sahip oluruz. Oysa çoğu zaman tam tersini düşünür ve ancak yeterince sahip olabilmekle huzur bulacağımızı zannederiz. Bu da bizi modern kültürün en büyük tuzaklarından birisinin kucağına bırakır: Tamahkârlığa. (183)
- Beklemeye tahammülümüz yok. Halbuki ruh, sabırla, bekleyişle, beklemeyi öğrenmekle olgunlaşır. (206)
- Bu hızlı yaşama bellek yetişemiyor ve insan, belleğe giderek daha az ihtiyaç duyuyor. Bilgisayar, bir protez bellek olarak aradığımız bilgiyi bize bir tıkla sunuyor. (206)
- Bilgi çağının sihri, bizi daha az bilme konusunda özendirmesidir. "Hafızamızı bir makineye devrettiğimizde, aynı zamanda zekâmızın ve hatta kimliğimizin çok önemli bir kısmını da devretmiş oluruz," der Nicholas Carr. (206)
- Kişisel hafıza, kültürün altında yatan "kolektif hafıza"yı ayakta tutar. Bu yönüyle de kültürel aktarımın belkemiğidir ve "hafıza dışarıya devredilirse, kültür kuruyup yok olur". Hatıralarımız geçmişin sadık kayıtları olmaktan çok bugünde inşa edilir. Dolayısıyla bir çekmeceden eski bir dosyayı çıkarmaya benzemezler. Yaşayan ve bugüne şekil veren deneyimlerdir. Belleğimize aldığımız şey bizim olur ve kişiliğimize biçim verir, bugünü yaşayacağımızın bilgisine katılır. Kültür de ancak yaşanarak aktarılabilir. (207)
- Görmek ve bakmak aynı değil. Görmekle etrafımızdaki dünyayı gözlemler, onun farkına varırız. Bakmakla dünyaya bir anlam veririz. Göz görür, bakış ise toplumsal olarak inşa edilir. Sadece gözlerimizle değil zihinlerimizle de görürüz. Neyi ne kadar ve nasıl görüyoruz? Neyi ne kadar görmemize izin veriliyor? Görme kudretimiz de tıpkı lisan gibi, içinde yaşadığımız toplumsal kültür ve güç ilişkileriyle inşa edilir. (219)
- "Neyi arıyorsan sen osun," demişti Mevlana. Bir ilave yapmama izin verilsin. Nereye bakıyorsan sen osun. Nasıl bakıyorsan sen osun. Ve aynı zamanda sen bakamadığın, gözlerini kaçırdığın şeyin de ta kendisisin. (223)
- Sıkılmış candan umut kesilmez. (231)
- Goethe'nin ölürken, "Işık, daha fazla ışık!" dediği rivayet edilir. Dünyamız merhamet eksikliğinden can çekişirken, "Merhamet, daha fazla merhamet!" diye sayıklıyor incinen ruhlar... Yaşayanlar... Yaşadıkları için acıyı hâlâ hissedebilenler. (239)
- " İnancı asık suratlı insanların inhisarından kurtarmak gerek, inanmak insanın içini sevinçle doldurur ve o sevinç insan ilişkilerinden içinde yaşadığımız dünyaya dek, dokunduğu her yeri onarır, güzelleştirir. "