- Kendi toprağında ölmek, boş söz değildi.
(Sayfa:21) - Aslında, yaşandığı süreçte insana tuhaf ve korkunç gelen şeyler bile, güvenli bir uzaklıktan bakıldığında yabansı bir dekor gibi görünüyor.
(Sayfa:41) - Cesur ve kırılgan biri için yalnızlık kendine sadakatin bir başka biçimi ve biraz hüzünlü de olsa daha dayanıklı bir şeydi.
(Sayfa:49) - Ara sıra başını kaldırıp yıldızlara bakarak kendini evrenin bilinmezliği içinde sabit bir noktada yerleşik ama bağımsız hissetmek ne kadar güzeldi...
(Sayfa:59) - Aşk ve cinsellik konularında kural koymaya kalkışmak bönlüğün dik âlâsıydı!
- Kulağımı toprağa dayadığım da dünyanın dönüşünü duyabiliyorum.
Aşk hak etmeden sevilmekti zaten.
Ona aşık olmasam, o an olurdum.
Ev hallerini bilmek, uykularına, rüyalarına girmek istiyor, yanımdayken bile özlüyorum.
Ona aşık olduğumu söylesem, "yazık" der diye düşünüyordum. "Sana güvendim, gerçek dost saydım, temiz bir çocuk, arkadaşlığımızı kadın-erkek düzlemine çekecek kadar ilkel olamaz. Madem öyle görüşmeyelim artık." Büyük olasılıkla bunları söyleyecekti.
İlkbahar... İnsanda eve dönüp, birini kucaklama arzusu uyandıran bir mevsim.
Seni sevebilirim, izin ver, sevmek istiyorum. - Yeniden genç olabilse keşke. Zamanın bu kadar çabuk geçişi, insan hayatının böylesine kısa oluşu haksızlıktı. İnsan, hele bir de kadınsa nasıl yaşaması gerektiği öğrenmiş olduğunda iş işten geçmiş oluyordu. Nasıl seveceğini bildiğinde akşam oluyordu.
- " Uyum dediğin nedir? Çaresiz bir uzlaşma ve vazgeçiş.Evcilleşme ve sinme. Asıl sorun ne biliyor musun? Birinin ötekini, kayıtsız şartsız sahiplenmeyi hak görmesi..."
- Harcanmış bir güzellik, savrulmuş bir hayat. Aşk bu derece sakatlayabilir mi insanı?
- Yaşam benim için
onu yeniden göreceğim âna kadar dondurulmuş,
olduğu yerde kalakalmış,
anlamsız bir zaman parçası oldu
bundan sonra.