- Kinsiz ve kedersiz ölüme gitmek güçtür.
- İsa'nın mezarı, üstünü temizlemek sevabı pay edilemediği için, toz toprak içindedir. İpi kopararak düşen çanı hiç kimse kaldırıp yerine takmaz. Beytüllâhim kilisesi de böyle idi: Enver Paşa, kilise camlarının niçin kırık bırakıldığını sorduğu zaman, masraf etmek sevabını milletlerin paylaşamadıklarını ve her teşebbüsün arkasından kan ve kavga çıktığını söylemişlerdi. Başkumandan kiliseyi bir jandarma müfrezesi ile sardırdı ve kilisenin pencerelerine yeni camlar ancak böyle takılabildi.
- İfratlar bırakılırsa, bürokrasiye karşı her türlü şiddet benim hoşuma gider. Bürokrasi bilhassa bizde tembelliği, kafasızlığı, kötü niyeti, bilgisizliği meşrûlaştırmak demek olmuştur.
- - Medine , dini mallaştırmış ve maddeleştirmiş bir Asya pazarı idi . Kudüs dini oyunlaştırmış bir Garp tiyatrosudur .
- - Çöle gömülen bir senelik Türk enerjisi , herhangi bir planın içine toplanır ve teksif olunursa , dört beş senede bir memleket yapmaya kafidir . Türk enerjisi , ancak planlanmış , nizamlaşmış , inzibatlaşmış bir çarka takıldığı zaman mucizeler doğurur . Hiçbir tarafı yapılmamış olan bir vatanın bayrağı Kahire ' ye dikilmek için havaya giden bu enerji , boş Anadolu ' yu zengin ve ümranlı bir vatan yapmak için hiçbir vakit kullanılmadı . Türk , harbde kullanılmış , kıymetlendirilmiş , destanlaştırılmış , sulhte ise bırakılmıştır . '' En iyi çelikten yapılan , demiri et gibi kesen bu kılıç , sulh kılıfının içinde paslandırılmış , tekrar fırsat çıktığı zaman kanda yıkanmış ve ateşte parlatılmıştır . '' Şöyle bağıranlar : - Altın değer ormanlarımız işlemiyor . - Paha biçilemez madenlerimiz toprak altında yatıyor . - Dünya değer mahsullerimiz tekniksizlikten ölüyor . Haklısınız : Biz , ormanlarımızı , madenlerimizi , mahsullerimizi ve sanayimizi değil , biz Türk ' ümüzü işletmiyoruz .
- - Şeyh Esad ' da yarı halk , yarı fikir adamı , fakat bir hatibin bütün kuvvetlerini görmüşümdür . En son işittiğim fıkrası şudur : İngilizler Mütareke ' de Şeyhi tutup Seydibeşir karargahına esir götürmüşlerdi . Mavi bir gömlek , mavi bir don , ihtiyar adam hazin bir ömür geçiriyordu . Bir gün gene kızgın kuma bağdaş kurmuş , düşünürken bir Arap esirin sesini duydu : - Ya Allah ! Ya Allah ! - Çağırma yavrum , çağırma , dedi . Eğer aklına esip de bizi kurtarmak için geleceği tutarsa , İngilizlerin elinden bir daha zor kurtulur . Üstelik Müslümanları Allahsız bırakırsın ...
- - İkinci Dünya Harbi sonlarına doğru İsmet İnönü , 1914 ' de Umumi Karargah' ta Harekat Şubesi Müdürü İsmet Bey , bir gün bana demişti ki : - Düşün ne kadar cahilmişiz . Gerçi ben ve arkadaşlarım bizim ordunun böyle bir harbe karışacak halde olmadığını biliyorduk . Fakat öyle sanılıyordu ki eğer Almanlar Fransa ' yı yıkarlarsa harp bitecektir . Japonlar ve İtalyanlar o zaman Almanya ' ya karşıydılar . Bu harpte Almanlarla beraberdiler . Fransa yıkılmıştır . Harbi tabii yine de Almanya aleyhinde ! İttihatçılar vatansever adamlardı . Harbe girişlerini bozgundan sonra da haklı göstermeye çalıştıklarını hatırlıyorum . Dayandıkları bir mantık da Osmanlı İmparatorluğunun artık pek yaşamayacağı idi . Madem ki şimdi Türk topraklarında son bir Türk devleti kurmuştuk , sanki iyi olmuş da Birinci Dünya Harbine katılmışız gibi bir şey ...
- - İttihatçıların milliyetçiliği ne Ermenistan ne Kürdistan bağımsızlık veya otonomisini akla bile getirmeğe elverişli değildi . Fakat Arap memleketlerine tavizlerde bulunmağa başlamışlardı ; Arapça konuşan nüfuzlu ilçe ve bucaklara Arap kaymakam ve müdür tayin etmek gibi ... Öyle görünüyordu ki Türkçülük hareketi Osmanlı - İslamcılık fikir akımını gevşettikçe Hicaz , Suriye ve Irak Araplığı ile Anadolu ve Trakya Türklüğü arasında bir federasyon yapmak imkansız bir şey olmayacaktı . Türkçülerden ileri görüşlüler bu fikirde idiler .
- - Geriye dönüp olup bitenleri kısaca gözden geçirelim . Balkan harbini henüz kaybetmiştik . Tükenmiştik , silahsızdık . Almanlar Marn ' da durdukları için iki devletler grubu , Doğu ' da ve Batı ' da , olanca kuvvetleri ile mıhlanmak üzere idiler . Niçin girmiştik ? Talat Paşa ' nın hatıralarını okuyuncaya kadar bende duraksamalı idim . Mustafa Kemal ve İsmet ( İnönü ) gibi askerlerin , birçok diplomatımızın ve Cavit gibi hükümet adamlarının harbe girmememiz aleyhinde olduklarını biliyordum . Bir kıta devletinin İngiltere ile müttefiklerine karşı zafer kazanamayacağı fikri , Türkiye ' de hemen hemen umumi idi . Uzun sürecek bir harpte yenilecek devlet grubunun yanında bile bile nasıl ateşe atılırdık ? Daha bir iki ay beklemiş olsaydık , iki taraf da bizi el üstünde tutacaktı . Duyun - u Umumiye ' yi , demiryollarını idaremize soksak büyük gelir sağlayacaktık . Acaba niçin böyle yapmadık ? Almanya ve müttefiklerinin mutlak zafer kazanacağını hesap edenler sorumlu hükümeti inandırmışlar mı idi ? Talat Paşa ' nın hatıralarına göre İttihat ve Terakki hükümeti öteden beri memleket varlığını korumak için büyük devlet gruplarından biri ile ittifak etmek lazım olduğu kanısında idi . 1914 ' de Almanya büyükelçisi , bir gün Sadrazam Sait Halim Paşa ' ya gelir ve Almanya ' nın Türkiye ile eşit şartlar içinde ittifak etmek istediğini söyler . Bu sır dört kişi arasındadır : Sait Halim paşa , Talat paşa ( o zaman bey ) , Enver paşa ve Halil bey ( Hariciye Nazırı ) . Dört nazır , bir sonuca varıncaya kadar meseleyi arkadaşlarından gizlemeye karar vermişlerdir . Dört arkadaş biliyorlarmış ki Almanya ' nın böyle bir teklifte bulunuşu , bir harbi yakın gördüğünden ve bizi kendi saflarında çarpıştırmak isteyişindendi. Fakat onlar harp çıkmayacağı fikrindeymişler . Beklemedikleri harp patlayınca sözleşmeyi yerine getirmek meselesi ortaya çıkar . Sait Halim paşa karar vermek sırası gelince ter döküp durur . Nihayet biraz geciktirme bahanesi bulunmuştur . Bulgaristan ' dan emin olmalıyız . Onlar da Romanya ' dan emin olmak kaygısındadırlar . Hükümet Almanya büyükelçisine bu işler çözülünceye kadar sabredilmesini söyler . - Bir çocuğumuz dünyaya geldi , diye haber verir . Yapılacak şey basittir . İki gemi ya 48 saatte geri gitmelidirler yahut silahsızlandırılmalıdırlar . Sait Halim paşanın bu tekliflerine karşı Alman büyükelçisi öfkeden köpürür . Bir müddet sonra Halim bey ' in aklına gemileri satın almak gelir . Biri " Yavuz " biri " Midilli " adı ile donanmamıza katılacaksa da , gene de Alman amirallerin elindedirler . Talat bey Sofya ' ya giderek , Bulgar hükümeti ile görüşür . Bulgaristan karar veremez . Romanya büsbütün menfi cevap verir . Talat bey İstanbul ' a döner ve bir karara varılmak için sabırsızlık gösterir. Sait Halim paşa ve onun tarafını tutanlar vakit kazanmak isterler . Fakat bir arife günü bizim misafir teknelerin Karadeniz ' de Rusya kıyılarını bombardıman ettikleri haberi gelir . Talat paşa ' nın anlattığına göre , Enver paşa bile bu olaydan hiçbir haberi olmadığına yemin etmiştir . Nazırların çoğu hala harbe girmek fikrinde değildirler . Bir yandan da itilaf devletlerinin baskısı vardır . Nihayet toplanıp : - Artık bir karar verelim , derler . Böylece harbe gireriz . Cavit ve harbi istemeyen öteki nazırlar istifalarını verirler . Harbe böyle girmiştik .
- - Vatanseverliklerine hiç şüphe olmayanların imzaladığı bir tarihi belge 1918 ' de ki iç çöküşün ne kadar derinlere kadar gittiğini gösterir . Belgenin Türkçesi yokedilmiştir . Fakat İngilizcesi Amerika ' nın Dış İşleri Bakanlığı arşivinden alınıp Ankara Üniversitesi Tarih Araştırmaları dergisinin III. Cilt 4-5 ' inci sayısına ek olarak yayınlanmıştır . Birinci imza Halide Edip , sonra sırası ile Yunus Nadi , Ahmet Emin , Velid Ziya Ebuzziya , Celal Nuri , Necmeddin Sadak gibi isimleri görüyoruz . Bu dilekçe Türk Wilsoncular Birliği adına 5 Aralık 1918 tarihi ile Amerika Birleşik Devletleri başkanı Woodrow Wilson ' a verilmiştir . Belgede Türkiye ' de ki dinler ve ırklar meselesinin çözümlenmesi için Amerikan yardımı istenmekte , Türkiye vatanseverlerinin ve aydınlarının tarih ve geleneklerinden ve ırklar arası anlaşmazlıklarından dolayı kendileri tarafından kabul edilecek herhangi bir sistemin bir müstebitliğe soysuzlaşacağı kanısına vardıkları bildirilmektedir . Bu sebeple kendi milletlerinin , belirli bir zaman içinde , devlet işlerini bilen yabancı bir idarenin yönetimi altına sokmaya ihtiyacı olduğu inancındadırlar . Dilekleri , gelişmemiş ve geri kalmış bir milleti , belki bir zaman için , eğitmektir . Belge bu önsözden sonra şartlara geçiyor : 1) Padişahın hükümranlığı ve Türkiye için meşruti bir hükümet şekli korunacaktır . 2) Bütün seçimlerde nispi temsil azınlıkların hakkını temin edecektir . Bütün Osmanlı uyrukları , en alttan en üste kadar , hükümet memurluklarına alınacaktır . 3) Finans , tarım , endüstri , bayındırlık , eğitim bakanlıklarının her birine uzman yardımcıları ile birlikte bir Amerikan baş müsteşarı getirilecek bu müsteşarlardan kurulu Amerikan komisyonu yeni esaslara göre gereken reformları yapacak , yeni metodları getirecek , sosyal refah ve öğretimle ilgili bütün çalışmaları düzenleyecek ve tamamıyla idare edecektir . 4) Adliye reformu için Amerikan müsteşarının uygun göreceği memleket ve milletlerden seçilecek uzmanlardan bir heyet kurulacaktır . 5) Jandarma ve polis işleri bir Amerikan umumi müfettişine ve onun seçeceği memurlara bırakılacaktır . 6) Türkiye ' nin her vilayetinde görevi yerli idarede reform yapmak olan bir Amerikan başmüfettişi ile ona bağlı uzmanlar bulunacaktır . 7) Bu şekilde ki yerli idare her vilayetin özel olarak ve en iyi yolda gelişmesi için Amerikan yardımı ile yürütülecektir . 8) Amerikan yönetimi en az on beş , en çom yirmi beş yıl sürecektir . Amerika ' dan yönetmesi istenen Türkiye ' nin sınırları barış konferansında tespit edilecektir . Viyana kapılarına kadar giden koca Osmanlı İmparatorluğunun son aydınları , hem de koyu milliyetçi aydınlar kuşağının son sözü buydu .