- Her dudakta aynı rezil şikâyet: yaşanmaz bu memlekette!
Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lâğım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu?
Hayır, onlar Türkiye'nin insanından şikâyetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok.
Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını "yaşanmaz"laştıranlardır.
Türk aydını, Kitâb-ı Mukaddes'in Serseri Yahudisi... Hangi Türk aydını? Kaçanlar ne Türk, ne aydın.
Bu firar bir Kabil kompleksi. - Osmanlı İlay-i Kelimetullah için hayatını seve seve verir. Yani bağlandığı dava uğrunda hayatını istihkar eder. Avrupalı ancak yakın ve elle tutulur çıkarlar uğruna fedakârlık yapabilir.
Osmanlı, ülkesinin kapısını bütün insanlara açmıştır. Başka türlü düşüneni korur. Sadece hatasında ısrar ettiği için merhamet duyar ona.
Osmanlı istismar için ülke fethetmez, imar için fetheder.
Osmanlı'da adalet bütün müesseselerin belkemiğidir. Kısaca Osmanlının asırlarca gerçekleştirdiği içtimaî nizam bütün sosyalist ütopyaları aşan bir cennettir. Sosyalizmin istikbalde gerçekleştireceğini umduğu cemiyeti Osmanlı mazide gerçekleştirmiş bulunuyordu. - Ecdadımız, Avrupa'nın dini akaidi bahis konusu olunca son derece ihtiyatlıydı. Misyonerler, başlarını yalçın bir kayaya çarptılar: İslamiyet.
Devir değişti. Batı'nın dini batılları karşısında gösterdiğimiz dürendişliği, siyasi yalanları karşısında gösteremedik. Misyonerlerin muhattabı millet, uyanık, şuurlu, tecrübeli bir millet. Siyasi misyoner muhattabını iyi seçti: İmanını kaybeden, köksüz ve zavallı bir mahluk, yanı aydın. İnkiraz devri intelijansiyasının bedbaht ve serseri tecessüsünü avlamak için bir avuç yaldızlı söz yetti de arttı bile. - İslamiyet bütün insanlığa hitap eden tek dünya görüşü.
Temeli vahdet, sevgi, adalet.
Bütün insanlar doğuştan müsavi [eşit]. Fert İslâm'ı kabul et¬tikten sonra gerçek bir eşitlik olur bu. İnsanı, insan olduğu için Tanrı'nın halifesi kabul eder.
Avrupa'nın hayâlini aşan bir rüyadır İslâm, bir fikir mimarîsidir. Müsavaat [eşitlik], kazanılmış, doğuştan edinilmiş bir haktır. Temeli adalettir. Hürriyete ihtiyaç yoktur. Nitekim hürriyet kelimesi çok geç çağlarda dilimize girer. Çünkü Türk-Islâm hürdür. Bu itibarla bizim dünya görüşümüz en az üç milletin elele vererek hazırladığı bir sistemdir.
İslâm insanı değişiş halinde ele alır. Hakikatler insan zekâsı ile büyür. Kur'an-ı Kerim'in ifşa ettiği hakikatlerin hududu yoktur. Araplar, Türkler, İranlılar bu ezelî hakikatin şekillenmesinde fıkhıyla, sanatıyla elele vermiştir.
İslâmiyet renk farkı, doğuş farkı tanımaz. Avrupa'nın toleransını İslâm gayet tabiî kabul eder, Mecusî'leri bile korumakta tereddüt göstermemiştir. Hem dünyayı, hem ahireti kucaklayan, gerçek bir dünya görü-şüdür.
İslâmiyet'te sınıf farkı yoktur. Türk'ü maddede ve mânâda dünyanın efendisi yapan bu dünya görüşü, muhatabı ile beraber gelişir. Biz vakur ve fedakâr bir insan topluluğu iken, Avrupa'da sahneye çıkan burjuvazi bizi çökertmek için bütün gayretlerini harcayacaktı. Dünyanın 2/3'ünü 1/3'ü için yakmış, yıkmış, politikadan ahlâkı tard etmiş bir tilki uygarlığıdır. Bir arslan medeniyeti, bir tilki uygarlığına yenildi. Uşakların ve kadınların zaferi. Burjuvazi bize mürebbiyeleri ile, aktrisleriyle ve elçileriyle sokuldu, yaltaklandı. Kemirdi ve yıktı. Tanzimat'tan sonra kendi kabuğuna çekilen sınıf-ı ulemâ, bu Yeçüc-Mecüc taifesinin zaferi karşısında afalladı. Ve tarih sahnesinden çekildi. Zaten tabiî müttefikleri de yoktu artık. - Bu efendiler konuşmak için mi doçent olacaklar, meşaleyi dolaba saklamak için mi..?
İnsanın keneden farkı bir dâva uğrunda fedakarlığı göze alabilmesindedir.
Bir aydının en hayatî davası, fikre kitaba saygı telkin etmek.
Bu memleketin yalnız nimetlerinden faydalanacak, kırk senedir geviş getirilen yalanları tekrarlayacak, tıkır tıkır maaşını alacak, Avrupalarda dolaşacak ve namustan dem vuracaksınız. Yağma yok..!
Doçent olamazsan. Ne olur doçent olamazsan..? Doçent olmak bir vazife midir? Ve sen doçent olmak için mi yaratıldın..? Fikir uğrunda edna fedakârlığı göze alamayan, üniversitede kapıcı olmaya lâyık değildir. Bu memleketi tımarhane haline siz getirdiniz.
Tabiî senatörlere komünist diye bağıran milletvekili sizin talebeniz.
Senin doçentliğinden ne çıkar arkadaş? Gölgesinden titreyen, mesleksiz, dâvâsız, heyecansız bir heyula. Ancak istatistikte bir rakkam.
Allah belanızı versin..! - Avrupa insanı Doğuyu tanımaz. Avrupa insanı kalabalıktır. İslamla Hıristiyan, Haçlı Seferlerinden beri tez'le antitezdir. Bütün Kuran'ları yaksak, bütün camileri yıksak Batı insanın gözünde Haçlı Seferlerinin yalınkılıç ve tekbir getiren cündileriyiz.
Avrupa'nın bir nevi tezadı idik. Yani kıtayı tamamlıyorduk.
Şimdi maymunuyuz. Yani hiçbir haysiyeti, hiçbir hikmet-i vücudu olmayan ananesiz, haysiyetsiz, sırnaşık gölgesi.
Avrupa materyalizmine rağmen Hıristiyandır.
Hıristiyanlık Doğu ismi anılır anılmaz şahlanıverir. İşçisi de, Marksisti de, Hıristiyandır hep Avrupalının. Durup dururken hristiyan değildir belki. Ama Hıristiyan bir devletle Müslüman bir devlet arasında bir tercih yapmak gerekince safkan Hıristiyandır.
Biz Müslüman olduğundan, Doğulu olduğundan, Türk olduğundan utanan, aczinden tarihinden, dilinden utanan şuursuz bir yığın haline geldik.
Nermi Uygur Orta Çağ felsefesi okutur, İbn Rüşd'ün adını anmaz. Berke edebiyat tarihi yazar, Endülüs şiirinden habersizdir.
Kendi kendine kazık atan, efendilerimiz gücenmesin diye hazinelerini gübre ile kamufle eden bir entelijansiya. - Araftayız.
İrfanımızı maziye bağlayan köprüleri berhava ettik...
Düşünce yok artık. Kinlerde, sevgilerde bir takım işaretlerin emrinde.
Aslında bugün içinde bulunduğumuz boşluk maziyi iyi tanımayışımızdan doğmaktadır. Bu itibarla bizden öncekilerin neler düşündüklerini, neler tavsiye ettiklerini bilmek, yazdıklarını yeni harflere çevirmek, okumak, okutmak, tartışmak zorundayız!
Çare! Zindanımızı yıkmak; mimarı ve işçisi cehaletimiz olan zindanı!
Önce kendimizi tanımalıyız, nasıl bir tarihin çocuklarıyız?
Ne soran var ne bilen.
Birleşmek ve düşünmek zorundayız.
Bu zincirleri ne zaman kıracağız; kendi kendimize vurduğumuz zincirleri.. - Mefhumların kâh gülünç, kâh korkunç maske lerle raksa çıktığı bir karnaval balosu: fikir hayâ-i timiz. Tanımıyoruz onları, nereden geliyorlar bilen yok. Fir'&vunlara benziyorlar, kalabalığa çehreleri ni göstermeyen fir'avunlara. Ve aydınlarımız, o meç hul heyûlâlar için ehramlara taş taşıyan birer köle.
- Murdar bir hal'den muhteşem bir mâziye ka natlanmak gericilikse, her nâmuslu insan gericidir.
- Şark düşmanı intelijansiyamızın, şarklı bir hakime karşı beslediği bu derin muhabbeti nasıl izah edeceğiz? Avrupa'ya olan sadakatiyle. Zîra, şairlerimizin terennüm ettiği bu Zerdüşt, Avrupalı bir Zerdüşt'tür. Ve Zerdüştperest ulemamızın tek amacı vardır: İslamiyeti unutturmak.