- Batı tarihindeki her kepazeliği yüceltirken, kendi geçmişimizde karşımıza çıkan minnacık kusurlara takılıp kalıyoruz. Bu ne şuursuzluk! İslamiyet bir yerde insaftır. İnsafını kaybedenler hiçbir hakikati bütünüyle kavrayamazlar.
- Televizyon kültürü diye bir mefhum tanımıyorum. Televizyon, aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman okumak ve düşünmek alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icat edilmiş bir nevi afyondur.
Televizyon, şuurdaki son pırıltıları da yok eden bir cehennem makinesidir. Kişiyi gerçek hayattan koparan ve bir hayal dünyasında yaşatan hissi bir istimna...
Tam bir kaçıştır televizyon. Yokluğa, boşluğa, şuursuzluğa açılan bir kapı... Bu korkunç tiryakilik, kurbanlarını batılılaştırmaz batırır.
Kültürün dün de, bugün de, yarın da tek taşıyıcısı vardır: Kitap. Hiçbir düşünce emeksiz fethedilemez. Şahikalara ancak dikenli patikalardan tırmanılabilir. Tefekkür, sürekli bir cehdin hak edilmiş mükafatıdır. Kısaca televizyon kültürü, kültürle münasebetlerini kesmeye karar verenlerin uydurduğu bir yalandır. Batının bütün fuhşiyatını haremimize taşıyan bu kanalizasyonun hayırlı bir işe yarayacağını ummak büyük iyimserlik olur. Sirenlerin şarkısı çok masum bir hayal... Televizyonu dinlerken şuurumuz yarı uykudadır. Bu itibarla seslerin ve renklerin cümbüşü ile bir kat daha sarhoşlaşır ve kendimizden geçeriz. Eskiler "medenileşmek frengileşmek"dir (La civilisation c'est la syphilisation) demiş. Televizyonun cömertçe dağıttığı medeniyet de bu çeşit bir medeniyet. - Ve insanlar Homeros'un cennetindekiler gibi kucakladın mı kayboluyorlar. Hepsi birer gölge. Teneke bile değiller. Sevgi garip bir yangın. Yaşaması için büyümesi gerek. O yangına her şeyini atacaksın; zamanını, gururunu, dehanı. Ve kül olacaksın. İnsanlar ondan korkuyor, ondan yaşamıyorlar. Sonsuz karşısında cücenin korkusu.
- Her iktidara geçen, kendinden önce yapılanları bozmakla işe başlıyor. Maiyetindeki memurları değiştiriyor. Yükselebilen ancak dalkavuklar. Herkes devletin sırtından refah elde etmek peşinde. Emeğin hakkını vermek, memurları oradan oraya nakletmemek, halk nazarındaki itibarlarını yükseltmek lâzım.
- Mutlak birlikten doğan ve mutlak birliğe dönen kozmik gerçek.
- Seni tanıdıktan sonra bütün insanlar küçük geliyor bana. Bütün sesleri çirkin buluyorum. Bütün kadınlar tenekeden, tahtadan, topraktanmış gibi geliyor..
- İnsana inanıştır, kendini insanlığın kaderinden sorumlu tutuştur. Bir sevgidir kültür. İnsanın kendi kendini fethidir. Dünya çapında bir hümanizmanm inşasıdır. Bugünü mazi ile zenginleştirmektir. Mazi ve istikbal ile. Toplum, kişinin bir ruhu olduğunu unutmuşa benziyor. Kişilere ferman dinleten, iktisadın şuursuz kanunları. İnsanın tek değeri, ürettiği ve tükettiği, kendisi değil.
- Ne mutlu bize ki, dilimizi de kaybettik. Tarihimiz mührü çözülmemiş bir masal hazinesi. Ne batıyı tanıyoruz, ne doğuyu. En az tanıdığımız ise, kendimiziz.
Hadis-i Kudsi, "Nefsini bilen, Rabbini bilir" buyurur. Böyle bir bilgiye fert olarak da, cemiyet olarak da, beşeriyet olarak da en çok şimdi muhtacız. - Canavarlarla dolu bir ormandayız. Yolumuzu hayaletler kesiyor. Tanımadığımız bir dünya bu. İthal mali mefhumların kaypak ve karanlık dünyası. gerçek, kelimelerin arkasında kayboluyor.
Ne güzel tarif; "Gerici, bir toplumun gelişmesini sağlayacak hiçbir yeniliği istemeyen, her yönüyle eskiyi özleyen ve eski düzeni getirmeye çalışan (kimse)" (Meydan ? Larousse). Tarifin tek kusuru bu ucûbenin hangi çağda, hangi ülkede yaşadığını söylememesi.
Murdar bir hâl'den muhteşem bir maziye kanatlanmak gericilikse, her namuslu insan gericidir. 4. Murad'a, Süleyman devrine dön! diye haykıran Koçi Bey'den Reşit Paşa'ya kadar Osmanlı Devleti'nin bütün ıslahatçıları gerici. Dante, yaşadığı çağdan iğrenir. Balzac eserini iki ezelî hakikatin ışığında yazar: Kilise ve krallık. Dostoyevski maziye âşık. Dante gerici, Balzac gerici, Dostoyevski gerici!
Gerici, ilerici... Düşünce hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti bu mülevves kelimelerin esaretinden kurtulmakla başlar, düşünce hürriyeti ve düşünce namusu - Gelişen toplumlarda insanı insanla kaynaştıran, yığını millet yapan, inanç birliği. İnananlar kardeştir, diyor İslâmiyet. Kan biyolojik bir mefhum: karanlık, esrarlı, kör. İnsanlaşmak biyolojinin esaretinden kurtulmaktır. Tek insanî değer var: iman. İman ayırmaz birleştirir. İman yani hisle yoğrulan, heyecanla kanatlanan, yaşayan ve yaşatan düşünce.