Bundan dolayı ortaya çıkan bir takiple veya vuku bulan bir ölümle sevilen kimsenin kaybı, tutkulu bir aşkla seven bir aşık için bütün diğerlerini gölgede bırakan en büyük keder ve acıdır. Bu, onu bir kişi olarak etkilemeyip, essentia aeternası içinde (yani burada özel iradesine ve hizmetine çağrıldığı türün yaşamı içinde), üzerine hücum ettiğinden böylesine üstün ve sınırsız bir doğaya sahiptir. Kıskançlık, bu yüzden bu kadar acı ve azap vericidir ve bu nedenle sevilen bir kimseyi başkasına bırakmak zorunda kalmak fedakarlıkların en büyüğüdür.
Bir kadın ve bir erkek birbirlerine karşı şiddetli bir tutku duygularında, bu ister bir koca, ister ana baba veya başka bir şey olsun, mutlaka birbirini seven bu iki insanı ayıracak engeller de çıkacaktır, ama onlar doğa ve ilahi yasa sayesinde birbirlerine aittirler. İnsanların değer verdikleri şeyler ve kanunlar ne söylerse söylesin.
Kökü aynı derecede derinde yatan sebeplerden ötürü, tutkulu aşkın amaçları söz konusu olduğunda insan, hiç gözünü kırpmadan her türlü tehlikeye atılır, başka durumlarda korkak ve yüreksiz olanlar bile burada aslan kesilirler. Keza oyunlarda ve romanlarda aşklarının, yani türün çıkarının savaşını veren iki genç aşığın, sadece bireyin refah ve mutluluğunu göz önünde bulunduran yaşlılara karşı zafer kazanmasını aynı duyguları yürekten paylaşarak okuruz. Çünkü aşık bir çiftin mücadelesi, tür bireyden daha önemli olduğu için bize başka her şeyden çok daha önemli, zevk ve heyecan verici, dolayısıyla çok daha haklı ve meşru görünür.
Aşk konularını ele alan tragedyalarda, türün hedefleri gerçekleşmediği için bu hedeflerin araçları durumunda olan aşıklar genellikle birlikte can verirler?
Türde kendisini nesnelleştirmiş olan iradenin buyruğu (ya da yüklenmiş olduğu görev), aşığın bilincinden kendisini, bu belli kadınla birleşmesinde bulunacak olan sonsuz bir mutluluk öngörüsü yahut bu mutluluğun tasavvuru kılığında gösterir. Dolayısıyla, aşkın en yüksek derecelerinde (bu) tuhaf serap, öylesine parlak ve ışıltılı hale gelir ki ele geçirilemeyecek olursa yaşamın kendisi bütün çekiciliğini kaybetmekle kalmaz, öylesine kasvetli, öylesine sahte ve tahammül edilmez görünmeye başlar ki yaşamaktan duyulan bezginlik ve tiksinti ölüm korkusunun bile üstesinden gelir. İş bu noktaya geldiğinde, kişinin kimi zaman kendi eliyle yaşamına son vermesinin sebebi de bu olur.
Bir şey ne kadar soylu ve mükemmel ise, onun olgunluğa erişmesi de o kadar geç ve yavaştır.
Demek istediğim kişisel güzellikleri, güzel ve gösterişli giysiler, incik boncuklar, tantana ve şatafat, kadınların büyüklenme vesilesidir. Kadınların, toplum içindeki payının bu kadar büyük olmasının sebebi budur. Böylesine savurgan ve ölçüsüz olma temayüllerinin arkasında da bu yatar ki muhakeme kabiliyetleri ne kadar zayıf ise bu o kadar fazla olur.
Tabiat, amacı içgüdüyü eyleyen bireyin onu kavramaktan aciz yada peşinden koşmaya gönülsüz olacağı yere yerleştirir. Bu sebepten ötürü, genellikle göze çarpan biçimde hayvanlara, özellikle onların en az gelişmişlerine ve en az zekaya sahip olanlarına verilmiştir. Fakat içgüdü sadece şimdi düşündüğümüz gibi bir durumda , aynı zamanda insana da verilmiştir -ki doğal olarak amacı anlayacak durumdadır- ama onu gerekli gayret ve çabayla takip etmeyecektir, bir başka söyleyişle kendi bireysel mutluluğu pahasına onun peşine düşmeyecektir. Dolayısıyla burada, bütün içgüdü durumlarında olduğu gibi , hakikat iradeyi etkilemek için bir vehim ve yanılsama biçimine bürünür.
Kimi sevsem, ilk bakışta sevdiğim değil. Shakespeare
En iyi öğretmen iyi bir kitaptır.(Latin özdeyişi) s.20
Alphonse Daudet
Ümit Yaşar Oğuzcan
Hilmi Yavuz
Mario Levi
Bilge Karasu
İpek Ongun
Richard Bach
Laurent Gounelle
Katharine Burdekin
Alberto Manguel