- Kelimelere aşık olduğunuzu görüyorum Bay Andrews. Onlarla dans etmeyi seviyorsunuz. Oysa kelimeler yalnızca not düşmeye yarar. Melodiyi oluşturan fikirlerdir.
- Yaşamak ile sorgulamak arasında bir seçim yapmam gerekirse her defasında yaşamayı seçerim. Açıklama illetinden itinayla sakınırım. Bunu sana da tavsiye ederim. Bir şeyleri açıklama dürtüsü, modern düşüncenin salgın hastalığıdır. Bu virüsü en çok da çağımızın terapistleri taşır: Görüştüğüm her terapistte bu bağımlılık yapan, bulaşıcı hastalık vardı. Açıklama, bir yanılsamadır; bir serap, bir kurgu, teskin eden bir ninnidir. Açıklama herhangi bir varoluşa sahip değildir. Hatta gerçek adını da söyleyelim: Ödleklerin, varoluşun rizikosunun fütursuzluğunun ve değişkenliğinin yarattığı, o insanın betini benzini attıran korkuya karşı geliştirdikleri bir savunmadır.
- Gözünü açıp kapıyorsun ve bir bakıyorsun ki hayat bitmiş. İşte bu kadar. Saklanacak yer yok. Güvenlik diye bir şey yok. Geçicilik... yaşam geçici...
- Varoluşum sona ermek üzere ama bu son başından beri orada duruyordu zaten.
- Ona sarılmak istedim ama aramızdaki uçurum köprü kurulamayacak kadar genişti.
- Seksi, ölümün canlı rakibi olarak görmüşümdür hep. Zaten orgazm, yaşamın başlıca kıvılcımı değil midir?
- Şuan yaşıyorum ve önemli olan bu. Hayat geçici. Her zaman, herkes için. Benim işim ölene kadar yaşamak.
- Koşarak, babamın köşeye dayalı büyük deri koltuğunun arkasına saklandım. Sonsuza kadar burada kalacaktım. Ölüm, burada beni bulamazdı.
- Budistler, ölümü sol omzunuzda taşıyarak yaşamanızı önerirler; ben ise bazen her iki omzumda birden taşıdığımı ve hatta bedenimin içine sızdığını hissediyorum. Elbette aslında başından beri oradaymış.
- Bu beden hata yapmaya başladı. Korkunç ve tehlikeli tümörler besliyor. Onları yok edemiyor, ortadan kaldıramıyor. Yegâne amacını, hayatta kalmayı başaramıyor artık.