Benim için, 'görev' sözcüğü çok ağır ve baskıcı bir sözcük. Ben yalnızca tek bir şey için görev sözcüğünün söz konusu olabileceğini düşünüyorum; o da özgürlüğümün korunması. Evlilik ve ona eşlik eden sahip olma duygusu ve kıskançlık, ruhu tutsak eder. Bunlar benim üzerimde asla egemenlik kuramayacak.
Bir insanın kendine karşı en büyük ödevi hakikati keşfetmektir.
Herkes işini yapar; duvarcı duvar örer, demirci demir döver, doktor doktorluğunu yapar. Herkes bir şekilde yaşamını kazanır, herkes üzerine düşeni yerine getirir, bana düşen ise hizmet etmek, acıları hafifletmek.
Araştırma ve bilim, önce inançsızlıkla başlar. Ancak, inançsızlık başlı başına strestir. Yalnızca güçlüler buna dayanabilir.
Her şeyin derinine inmek: Bu zahmetli bir kişisel özellik. İnsanın gözlerini hep yorar ve sonunda insan isteyebileceğinden daha fazlasını görür.
Yüzeyden bakınca göremezsiniz. Dışarıdan bakınca çok iyi bir yaşam sürüyor gibi görünüyorum. Ama biraz derinlere inerseniz, içimde koskoca bir ümitsizliğin hüküm sürdüğünü görürsünüz.
Zira aslında kimse kimseye yardım edemez; insan kendine yardım etme gücünü kendi içinde bulmalıdır.
Tabii acı çekeceksin, görmenin bedelidir bu. Tabii için korkuyla dolacak, yaşamak demek tehlike içinde olmak demektir. Büyümek zordur!!
Birden hayat hakkında çok açık bir gerçeği anladım: Zaman geri dönmüyor, hayatım tükenip gidiyor.
Daha derinlere bakarsanız, bu arzunun da tüm diğer insanlardan daha üstün olma arzusu olduğunu görürsünüz. 'Aşık', 'seven' kişi değildir; aslında o, sevdiği kişinin mutlak sahibi olmayı amaçlar. Bütün isteği, tüm dünyayı o değerli malından soyutlamaktır. Altınları başında nöbet tutan ejderha kadar alçak ruhludur. Dünyayı falan sevmez, tersine tüm diğer canlılara karşı bir umursamazlık içindedir.
Emile Zola
Judith McNaught
Turgut Uyar
Arthur Conan Doyle
George Orwell
Arif Akyol
Richard Dawkins
Sigmund Freud
Halid Ziya Uşaklıgil
Bengül Dedeoğlu