- Artık acı hissetmiyordum. Çevremdeki her şey bana huzur veriyor gibiydi: yüzümü okşayan hafif esinti; boş sokaklar, kapalı kapılar ve pencereler,insanlar tarafından dışlanma, aynı zamanda onları dışlayabilme duygusu; her şeye, yeryüzüne, gökyüzüne hatta ağaçlara bile yabancılaşma. Ait olmadığı büyülü bir dünyada yürüyen bir kadın gibiydim. Bu kadının canının istediğini yapma, istemediğini yapmama özgürlüğü vardı. Ender rastlanan o kimseye bağlı olmama, her şeyden vazgeçme, çevredeki dünyayla bütün ilişkilerini kesme, tamamen bağımsız olma ve bağımsızlığının hakkını vererek yaşama; bir erkeği, evliliğe, ya da aşka bağlanmadan özgür olma; tüm kural ve yasaların sınırlandırmasından kopma hazzını yaşıyordu bu kadın. Önüne ilk çıkan erkek onu istemezde, ikincisi, üçüncüsü gelecektir. Tek bir adamı bekleme gereksinimi duymayacaktır. O dönmediği zaman üzülmeyecek, bir şey beklemeyecek, umutları suya düştüğünde acı çekmeyecektir. Hiçbir şey umut etmeyecektir artık, hiçbir şey arzulamayacaktır. Hiçbir şeyden korkmayacaktır, çünkü onu incitebilecek her şeyi zaten yaşamıştır.
- En çok nefret ettiğim erkekler bana öğüt vermeye kalkışanlar ya da beni yaşadığım hayattan kurtarmak istediğini söyleyenlerdi.
- "-Aslına bakarsanız, onun katil olduğuna inanmıyorum. Yüzünü, gözlerini görseniz, bu kadar yumuşak bir kadının adam öldürebileceğine asla inanmazsınız. -Kim demiş yumuşak kadınlar katil olmaz diye ?" (Gardiyanla konuşma - Syf 14)
- "Cezaevine defalarca gittim, fakat Firdevs'i görme çabalarım hep boşa çıktı. Araştırmamın tehlikeye düştüğünü hissediyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse, tüm yaşamım bu başarısızlığın etkisi altındaydı sanki. Özgüvenim sarsılmaya başlamıştı; zor günler yaşıyordum. Öyle hissediyordum ki, bir insan öldürmüş, bir süre sonra kendi de ölecek olan bu kadın benden çok daha üstün bir insandı. Onun yanında ben, yerlerde sürünen milyonlarca böcekten biriydim yalnızca. Onun her şeye karşı kayıtsız olduğundan, her şeyi toptan reddedişinden, en önemlisi de beni görmek istemeyişinden söz ederken, gardiyanla doktorun gözlerinde gördüğüm ifadeyi ne zaman hatırlasam, aciz, önemsiz bir insan olduğum duygusu büyüyordu : ' 'Nasıl bir kadın bu? Benimle görüşmeyi reddetmesi, benden üstün olduğunu mu gösteriyor? Ama Başkan'a af dilekçesi yazmayı da reddetmiş. Bu onun Devlet Başkanı'ndan da üstün olduğu anlamına mı geliyor ?' " (Syf.15)
- "Firdevs'in hücresinin önünde, soluklanmak ve yakamı düzeltmek için bir an durdum. Aslında araştırmacı, psikiyatrist olduğumu anımsamaya, normal halime dönmeye çalışıyordum. Anahtar kilitte keskin bir gıcırtıyla döndü. Bu ses beni kendime getirdi. Deri çantama sıkı sıkı yapıştım; içimden bir ses yükseldi : 'Kim bu Firdevs? Topu topu bir...' Ama sözcükler orada kesildi. Şimdi Firdevs'le karşı karşıyayadık. Yere mıhlanmıştım; sessiz, hareketsiz durdum. Ne yüreğimin atışını, ne de ardımdan kapanan ağır kapıda anahtarın dönüşünü duydum. Sanki gözleri gözlerime daldığında ölmüştüm. Öldüren, bıçak gibi insanın içine işleyen, araştıran gözlerdi bunlar; bakışları durgun, ikircimsizdi. Tek bir kirpiği bile oynamıyordu. Yüzünde kıl kıpırdamıyordu. Ani bir sesle kendime geldim. Onun sakin, bıçak gibi soğuk ve keskin, insanın içine işleyen sesiydi bu. Ses tonunda en ufak bir kararsızlık, en ufak bir titreme yoktu. " (Syf. 18)
- "Babam ; cahil, yoksul bir köylü olan babam, yaşam hakkında çok az şey bilirdi. Ürün nasıl yetiştirilir, düşmanın zehirlediği sığır ölmeden pazara nasıl ulaştırılır; henüz vakit varken bakire kızı başlık parasına nasıl satılır; ürün olgunlaşır olgunlaşmaz komşudan atik davranılıp nasıl çalınır. Kahyanın önünde nasıl iki büklüm durulup eli öpülüyormuş gibi yapılır. Karı nasıl dövülür, anasından emdiği süt her gece nasıl burnundan getirilir. Her cuma temiz bir galabeya giyip camiye cuma namazına giderdi. Namaz bitince kendine benzeyen adamlarla dolaştığını görürdüm. Cuma namazından bahseder, imamın akıllara durgunluk verecek kadar ikna edici, sözü dinlenir bir olduğu üzerine konuşurlardı. Çalmanın günah olduğu besbelli değil miydi; ya adam öldürmek, bir kadının namusunu kirletmek, adaletsiz davranmak, bir insan oğlunu dövmek suç değil miydi? Dahası, itaat etmenin , ülkesini sevmenin bir görev olduğunu kim yadsıyabilirdi ki? Allah aşkıyla hükümdar aşkı bir ve bütündü. Allah hükümdarımızı uzun yıllar korusun ve onun ülkemizin, Arap ulusunun ve tüm insanlığın esin ve güç kaynağı olmasını sağlasındı. Onların, dar dolambaçlı yollarda, başlarını hayranlıkla sallayıp mübarek imamın söylediği her şeyi onaylayarak yürüdüklerini görürdüm. Bir yandan da Allah'ın adını anarak sürekli alçak sesle dualar ederler, bir an bile durmadan mırıldanıp fısıldaşırlar, başlarını sallar, ellerini ovuştururlardı." (Syf.24)
- "Babamın evine döndüğümde, oraya ilk kez adım atan bir yabancı gibi, kerpiç duvarlara bakakalırdım. Sanki orada doğmamışım da gökyüzünden apansız düşmüşüm, ya da yedi kat yerin altından çıkmışım gbi, neredeyse şaşkınlıkla, ait olmadığım bir yerde, benim olmayan bir evde, babam olmayan bir babayla, annem olmayan bir anneden doğmuşum gibi bakınırdım çevreye. Beni değiştiren, amcamın Kahire'den, orada yaşayan insanlardan söz etmesi miydi? Gerçekten annemin kızı mıydım ben, yoksa annem başkası mıydı ? Yoksa annemin kızı olarak doğmuş da, sonradan başka biri mi olmuştum ? Ya da annem, ayırt edilemeyecek kadar kendine benzeyen başka bir kadına mı dönüşmüştü ?" (Syf.28)
- "Kız çocuklarından biri öldüğü zaman babam her zamanki gibi yemeğini yer, anneme ayaklarını yıkatır, sonra yatmaya giderdi. Ölen çocuk erkekse babam annemi dövdükten sonra yemeğini yiyip gene yatağa yollanırdı." (Syf.30)
- Erkekler kadının değerini bilemez, Firdevs. Kendi değerini belirleyen kadındır. Fiyatın yükseldikçe erkek senin gerçekten değerli olduğunu daha çok kavrar, elindekini avucundakini sana vermeye razı olur. Kendi olanağı yoksa sana vermek için başkasından çalar.
- Yaşamdan daha sert olmalısın Firdevs. Yaşam çok sert. Gerçekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır.