Babam ; cahil, yoksul bir köylü olan babam, yaşam hakkında çok az şey bilirdi. Ürün nasıl yetiştirilir, düşmanın zehirlediği sığır ölmeden pazara nasıl ulaştırılır; henüz vakit varken bakire kızı başlık parasına nasıl satılır; ürün olgunlaşır olgunlaşmaz komşudan atik davranılıp nasıl çalınır. Kahyanın önünde nasıl iki büklüm durulup eli öpülüyormuş gibi yapılır. Karı nasıl dövülür, anasından emdiği süt her gece nasıl burnundan getirilir. Her cuma temiz bir galabeya giyip camiye cuma namazına giderdi. Namaz bitince kendine benzeyen adamlarla dolaştığını görürdüm. Cuma namazından bahseder, imamın akıllara durgunluk verecek kadar ikna edici, sözü dinlenir bir olduğu üzerine konuşurlardı. Çalmanın günah olduğu besbelli değil miydi; ya adam öldürmek, bir kadının namusunu kirletmek, adaletsiz davranmak, bir insan oğlunu dövmek suç değil miydi? Dahası, itaat etmenin , ülkesini sevmenin bir görev olduğunu kim yadsıyabilirdi ki? Allah aşkıyla hükümdar aşkı bir ve bütündü. Allah hükümdarımızı uzun yıllar korusun ve onun ülkemizin, Arap ulusunun ve tüm insanlığın esin ve güç kaynağı olmasını sağlasındı. Onların, dar dolambaçlı yollarda, başlarını hayranlıkla sallayıp mübarek imamın söylediği her şeyi onaylayarak yürüdüklerini görürdüm. Bir yandan da Allah'ın adını anarak sürekli alçak sesle dualar ederler, bir an bile durmadan mırıldanıp fısıldaşırlar, başlarını sallar, ellerini ovuştururlardı. (Syf.24)
Diğer Neval El Saddavi Sözleri ve Alıntıları
- Çünkü gelecek , istediğim renklerle boyamak üzere hâlâ benimdi. Özgürce karar vermek , istersem değiştirmek üzere hâlâ benim..
- Hayır, hiçbir şey başaramamıştım. Doktor olmak, hastalığa teşhis koymak, ilaç vermek ve para almaktan ibaret değildi. Başarı muayenehaneyi doldurmak, zenginleşmek ve adımı tabelalarda görmek değildi. Tıp bir meta olmadığı gibi, başarı da parayla ve ünle ölçülemezdi. Doktor olmak, kısıtlamalara ya da koşullara bağlı kalmadan, sağlığı ihtiyacı olan herkese dağıtmak demekti; başarı da başkalarına sahip olduğumuz şeyleri vermekti. Otuz yıllık hayatım gerçeğin farkına varmadan, hayatın nasıl bir şey olduğunu anlamadan ya da kendi potansiyelimi bilmeden geçmişti. Sadece almayı düşündükçe bunu nasıl yapabilirdim? Vermek zorunda olduklarım dışında kimseye bir şey vermemiştim.
- GERÇEK BİR KADININ öyküsüdür bu. Onunla birkaç yıl önce Kanatır Cezaevi'nde tanıştım. Çeşitli suçlardan tutuklu ya da hüküm giymiş bir grup kadın mahkumun kişilik yapılan üzerine bir araştırma yürütüyordum o sıralar.
Cezaevi doktoru, bu kadının adam öldürmekten idama mahkum edildiğini anlattı. Ama o, Kanatır'daki diğer kadın katillere hiç mi hiç benzemiyordu. - Cezaevine defalarca gittim, fakat Firdevs'i görme çabalarım hep boşa çıktı. Araştırmamın tehlikeye düştüğünü hissediyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse, tüm yaşamım bu başarısızlığın etkisi altındaydı sanki. Özgüvenim sarsılmaya başlamıştı; zor günler yaşıyordum. Öyle hissediyordum ki, bir insan öldürmüş, bir süre sonra kendi de ölecek olan bu kadın benden çok daha üstün bir insandı. Onun yanında ben, yerlerde sürünen milyonlarca böcekten biriydim yalnızca.
- Firdevs, Doktor! Firdevs sizi görmek istiyor dediğini işittim.
Harika bir duygu sarmıştı içimi, gururluydum, mutluydum, coşkuluydum. Gökyüzü pırıl pırıl bir maviydi. Dünyalar benim olmuştu. Bu duyguyu yıllar önce bir kez daha ilk defa aşığımla buluşmaya giderken tatmıştım. - BIRAK KONUŞAYIM. Sözümü kesme. Seni dinleyecek zamanım yok. Bu akşam saat altıda almaya gelecekler beni. Yarın sabah burada olmayacağım artık. İnsanoğlunun bilmediği bir yerde olacağım. Bu dünyada kimsenin bilmediği o yere yapacağım yolculuk bana gurur veriyor.
- Çoğu insan gibi benim de bir sürü kız ve erkek kardeşim vardı. Baharda çoğalan, kışın titreyip tüylerim döken, yazınsa ishal olup zayıflayan, birbiri ardına köşeye büzülüp ölen civcivler gibiydiler.
- Kız çocuklarından biri öldüğü zaman babam her zamanki gibi yemeğini yer, anneme ayaklarım yıkatır, sonra yatmaya giderdi. Ölen çocuk erkekse babam annemi dövdükten sonra yemeğini yiyip gene yatağa yollanırdı.
- Geçmişimde, çocukluğumda kayda değer bir şey yoktu; ne aşk ne de başka bir şey. Bu yüzden benim söylediğim her şey gelecekle ilgiliydi. Çünkü gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hala benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hala benim...
- Bitirme sınavlarının sonuçları açıklanırken, okul İkincisi ve ülke yedincisi olduğum söylendi. Diplomalann dağıtıldığı gece özel bir tören vardı. Yüzlerce anababanın ve akrabanın bulunduğu büyük bir salonda, müdire adımı okuyunca diplomayı almak için kimse ortaya çıkmadı. Salonu ani bir sessizlik kaplamıştı. Müdire adımı yineledi. Ayağa kalkmaya çalıştım, fakat bacaklanm bana itaat etmiyordu. Oturduğum yerden seslendim:
"Burada."