- Evliliğin kadınların en zalim şekilde acı çekmesine dayalı bir sistem olduğunu anlamıştır.
- Ah, hayat olduğu gibi kabul edilince ne kadar da basitti!
- Kibir, bir erkeği kesinlikle aptal, kıt zekalı bir yaratığa çeviriyor.
- İçimde insanlara karşı bir şefkat besliyordum. Hata yapan kız kardeşini doğrayan bu adam, başka erkeklerin kız kardeşlerine karşı yanlış yapmamış mıydı hiç? Masum kızı kandıran kurdun kendisi, evinde hapis tuttuğu başka bir kız evladın babası değil miydi? Karısına sadakatsizlik eden erkek, namusunu savunmak adına karısını öldüren koca değil miydi? O erkekle ilişkiye giren sadakatsiz kadın da başka kadınlar hakkında dedikodu yapıp duran birisi değil miydi? Aşk ve tutku şarkıları söyleyip duran toplumla, aşık olanlar ya da tutkuya kapılanlar için darağacı kuran toplum aynı değil miydi? İnsanlara, bütün insanlara karşı bir şefkat besliyordum içimde: Onlar hem yanlış yapıyorlar, hem de yanlışlıkların kurbanı oluyorlardı.
- Yaşamı da ölümü de aşmıştım, çünkü artık ne yaşama arzusu duyuyor, ne de ölümden korkuyordum. Hiç bir şey istemiyor, hiç bir şey ummuyordum. Hiç bir şeyden korkmuyordum. Bu yüzden özgürdüm. Çünkü yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız, korkularımızdır. özgürlüğüm onları öfkelendiriyordu. Hala istediğim, hala korktuğum, ya da hala özlediğim bir şey kalmış olması hoşlarına giderdi. O zaman beni bir kez daha köleleştirebilirlerdi.
- Gece çevremizde derin, sessiz, hareketsizdi; tek bir ses, tek bir kıpırtı yoktu. Her şey ışığın sızamadığı mutlak bir karanlığa gömülmüştü; çünkü gökyüzü aysız güneşsizdi. Yüzümü ona doğru çevirdim. Göz göze geldik: bana bakan kapkara iki yuvarlağın çevresinde apak iki halka... gözlerine bakmayı sürdürdükçe ak daha ak, kara daha kara oldu; sanki yerde de gökte de bulunmayan gizemli bir kaynaktan alıyorlardı ışıklarını; çünkü tokrak gece örtüsüne bürünmüştü, gökyüzünde ona ışık verecek ne ay ne güneş vardı.
- Geçmişimde, çocukluğumda kayda değer bir şey yoktu; ne aşk ne de başka bir şey. Bu yüzden benim söylediğim her şey gelecekle ilgiliydi. Çünkü gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hâlâ benimdi. Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hâlâ benim...
- Beni sevmeyen birine aşık olmuştum. Kendimi reddedilmiş hissediyordum; beni terk eden yalnızca o, koca dünyadaki milyonlarca insandan yalnızca biri değildi; bütün canlıları ve nesneleriyle koca dünyanın kendisiydi.
- Ama tanıdığım erkeklerin hepsi bende tek bir istek uyandırdı: elimi kaldırıp yüzlerine okkalı bir şamar indirmek.
- "Halbuki sen sert değilsin Şerife; peki yaşamayı nasıl beceriyorsun?" "Ben sertim, çok sertim Firdevs." "Hayır, sen kibar ve yumuşaksın." "Tenim yumuşak, ama yüreğim zalim; ben soktum mu öldürürüm." "Yılan gibi mi?" "Evet, tıpkı yılan gibi. Yaşam bir yılandır. Onlar da aynı Firdevs. Yılan, senin yılan olmadığını anlarsa sokar. Zehirli iğnelerin olmadığını bilirse hayat seni bir lokmada yutar."