- ''Sosyalizmin azmanı diye vasıflandırdığımız komünizm, içinden çıktığı mezhepten evvel, Fransız İnkılâbı kadrosundan bir şahısta ilk ve iptidaî protoplazmasını bulur.''
- Bu nasıl bir dünya, hikayesi zor; Mekanı bir satıh, zamanı vehim. Bütün bir kainat muşamba dekor, Bütün bir insanlık yalana teslim.
- Herşeyi o türlü kaybettim ki, Allah'ı kazandım.
- Allah'tan başka her yakınlık, temelsiz bir vehimden ibaret.
- Gafil halk, kesik ve bitkin bir laf eder : Yarın olsa da bir iş işlesem...Bilmez ki, bugün, dünkü gününün yarınıdır.Bugün ne işlemiştir ki, yarın bir şey işleyebilsin?...
- Haddini aşan her şey zıddına döner.
- Günahtan korkmanın da derecesi vardır.Fazlası da günahtır.Biz iki kanat ortasındaki ahenk ve muvazeneye memuruz. Allah'ın Resulü, sahabilerin büyük bir günah korkusu geçirdiğini görünce buyurmuşlardır: "Allah dilerse hepinizi helak eder, yerinize günah işleyecek yeni insanlar yaratır ve onları affeder." Peygamberlerden hiç günah işlememiş biri, günah işlemek ve gufran tecellisine vesile olmak için tekrar yeryüzüne inecektir. Peygamberlerinki günah değil <
> dir.Dava, günah işlemek mi? Hayır! Günah korkusu ölçüyü taşırınca bu defa o yoldan insanı sapıtmaya gelecek olan şeytana karşı durmak. - Herkes nasıl bilirse bilsin; sen kendini suçlu bil!
- Necip Fazıl, Abdülhak Hamid Tarhan'ın (1852 - 1937) evinde bir hanımefendiyle tanışmıştı. Avrupa'da yaşayan, Türkiye'yle irtibatı kalmamış, toplumdan kopuk ve yabancılaşmış bir kadınmış. Necip Fazıl, Abdülhak Hamid'e Ziya Gökalp'in dinsizliğini anlatmaktadır. Hanımefendi, bir hatırasını anlatarak sohbete katılır ve Necip Fazıl'ı destekler: "İstanbul'a gelişlerimden birinde hastalandım ve Fransız hastanesine yattım. Bitişiğimdeki odadan garip sesler geliyordu. Kim olduğunu, bu sesleri çıkaran hastanın kim ve ne olduğunu sordum. Meşhur Ziya Gökalp, dediler. Mebusmuş(milletvekili). Profesörmüş...ismini bile yeni duyuyordum. Öldüğü gece, başını duvarlara çarparak, SABAHA KADAR ALLAH'A EN GALİZ (AĞIR) KELİMELERLE SÖVDÜ... O kadar fena oldum ki bu hal karşısında odamdan çıkıp başka bir yere sığındım. Öğrendiğime göre, Allah'a inanmazmış..." (Necip Fazıl Kısakürek, Sahte Kahramanlar, Sayfa: 74-75)
- Necip Fazıl, Abdülhak Hamid Tarhan'ın (1852 - 1937) evinde bir hanımefendiyle tanışmıştı. Avrupa'da yaşayan, Türkiye'yle irtibatı kalmamış, toplumdan kopuk ve yabancılaşmış bir kadınmış. Necip Fazıl, Abdülhak Hamid'e Ziya Gökalp'in dinsizliğini anlatmaktadır. Hanımefendi, bir hatırasını anlatarak sohbete katılır ve Necip Fazıl'ı destekler: "İstanbul'a gelişlerimden birinde hastalandım ve Fransız hastanesine yattım. Bitişiğimdeki odadan garip sesler geliyordu. Kim olduğunu, bu sesleri çıkaran hastanın kim ve ne olduğunu sordum. Meşhur Ziya Gökalp, dediler. Mebusmuş(milletvekili). Profesörmüş...ismini bile yeni duyuyordum. Öldüğü gece, başını duvarlara çarparak, SABAHA KADAR ALLAH'A EN GALİZ (AĞIR) KELİMELERLE SÖVDÜ... O kadar fena oldum ki bu hal karşısında odamdan çıkıp başka bir yere sığındım. Öğrendiğime göre, Allah'a inanmazmış..." (Necip Fazıl Kısakürek, Sahte Kahramanlar, Sayfa: 74-75)