- ''Ağlayın, çocuklar!.. Mazlumun, kendinde kıyılana, zalimin de kendinde kıydığına ağlayın! Mazlumun hesabı görülür; ya zalimin kaybettiği?.. Gözyaşına ulaşılmadıkça ele geçmez. Zalime daha çok ağlayın, çocuklar; zalimde beni ve kendinizi görün, ona daha çok ağlayın! Bir gözyaşı çetesi kurun, beni Reis seçin; ve insanlara gözyaşını öğretinceye kadar delik deşik edin onları bıçaklarınızla, kurşunlarınızla.. (Elini cebine götürerek bıçakları işaret eder.) Ama bu bıçaklarla değil, ıslak kirpiklerinizle... Bıçaklarınızı size, tavuk kesemez hale geldiğiniz zaman geri vereceğim. Duygunuz körleşecek olursa, sivri uçlarını hafifçe parmağınıza batırıp gözyaşını hatırlarsanız.''
- ''Şimdi beni, mânevi anne kaatilliğiyle suçlandıran bu korkunç seciyenin.. Evet vaktiyle yine savcısı olarak yanında çalıştığım bu korkunç seciyenin, yine anne kaatili zanlısı masum çocuğu sephaya gönderirken, demin işaret ettiği gibi, kanuna, vicdana, her şeye zıd hatırlıyorum da, karşınızda oynanan rolü vasıflandıracak kelime bulamıyorum! Merhametten bahsediyor, öyle mi?... Merhamet ekmek olsa da bütün aç insanlığa dilim dilim dağıtılsa, payına hiçbir Şşy düşmeyecek olan lânetli budur!''
- ''İnsanın, kendisinde temiz, başkasında pis gördüğü, her iş bende tersine dönmüştür.''
- Hasreti denizlerin, Denizler kadar derin. Ve o kadar bucaksız. Ta karşımda yapraksız Kullanılmış bir takvim. Üzerinde bir resim; Azgın, sonsuz birdeniz. Kaygısız, düşüncesiz, Çalkanıyor boşlukta Resimdeyse bir nokta; Yana yatmış bir gemi, Kaybettiği alemi Arıyor deryalarda. Bu resim rüyalarda Gibi aklımı çeldi, Bana sahici geldi. Geçtim kendi kendimden, Yüzüme o resimden, Köpükler vurdu sandım. Duymuş gibi tıkandım, Ciğerimde bir yosun. Artık beni kim tutsun. Denizler oldu tasam, Yakar onu bulmazsam Beni bu hasret dedim Varırım elbet dedim. Bir ömür geze geze Takvimdeki denize. Ne var bana ne oldu Odama nasıl doldu Birden bire bu meltem Ve dalgalandı perdem Havalandı kağıtlar. Odamda kıyamet var. Ah yolculuk yolculuk Ne kadar baygın soluk O gün bizde betbeniz Ve ne titrek kalbimiz. Ve eşyamız ne küskün. Yola çıktığımız gün Bir sıraya dizilmiş Gözyaşlarını silmiş, Bakarlar sinsi sinsi Niçin o anda hepsi Bir kuş gibi hafifler Arkandan geleyim der Niçin o güne kadar Dilsiz duran ne kadar Eşya varsa dirilir Yolumuza serpilir Ufak böcükler gibi Gezer onların kalbi Üstünde döşemenin Gizli bir didişmenin Saati çalar o an Birden bakar ki insan Herşey karmakarışık. Ayırmak olmaz artık Bir kalbi bir taraktan Ve kalb ağlayaraktan Çekilir geri geri Terkeder bu mahşeri. Bu mahşerin içinden O gün ben de geçtim ben, Nem varsa evim, anam, Çocukluğum, hatııram, Ve ne sevdalar serde Bıraktım gerilerde Kaçar gibi yangından. Rüzgarların ardından Baktım da süzgün süzgün Kurşun yükünü gönlün Tüy gibi hafiflettim. Denize hicret ettim... Necip Fazıl Kısakürek-Takvimdeki Deniz (1931)
- Keşke ben «Allah» kelimesinden başka, ağzından tek söz çıkmayan bir dilsiz olsaydım. Meselâ şu ağaç... Ve ağaç konuşuyor: ? Allah'ım; sana büyük derken, kafamın büyüklük üstündeki bilgi ve kavrayışının, utançtan yokluğa can attığını duyuyorum. Ey büyüklüğün yaratıcısı Allahım!.. Sana «Yok!» diyenleri bir tarafa bırak; «Var!» diyenler bile beni incitiyor. Zira varlık zatiyle ve her şeyiyle senin kulun ve oyuncağın... Sen o kadar varsın ki, sana «Var!» demek, seni kuluna ve oyuncağına tasdik ettirmek gibi geliyor bana... Ah, imanın öyle bir derecesini seziyorum ki, o derecede, konuşmak yok mu, konuşmak, bile küfür... İşte ben bu yüzden dilsizim...
- ''Ferdî mülkiyet hakkı azizdir, insanın suratı kadar tabiîdir; ve iptali, insanların suratlarını battal edip verine kemiyet numaraları taşıyan maskeler takmak derecesinde oluşa aykırıdır.''
- '' Şeyh Bedrettin'in dünyası, İslâm ölçülerine tamamıyla aykırı şekilde; herkesin rast geldiği kapıyı çalarak o evin gıda maddelerine, malına hattâ kadınına kadar el uzatmayı mubah gören behimî (hayvanca) bir hayalden ibarettir ve aynı hayvani psikolojiden başka dayanılan hiçbir fikir mesnedine mâlik değildi.''
- ''Komünizm, bir ayağı (Marks), bir ayağı (Engels) ve bir ayağı (Lenin)den ibaret üçayaklı bir sehpadır. (Marks)la beraber (Engels), kendi mücerret hakikatlerini filozof (Hegel)i tahrif ederek temelleştirirler; (Marks) bu mücerret dünyayı İçtimaîye İktisadî tatbik yollarında planlaştırır; (Lenin) ise, aynı dünyanın, deli vecdi içinde, aksiyoncu olarak meydana çıkar, ihtilâlini yapar ve devletini kurar. İnsanlığın idam sehpasına benzeyen bu üçayaklı çatıda, dili bir karış dışarıya vurmuş, gözleri fırlamış ve suratı kireçten daha beyaz bir renk bağlamış bir (martir - mazlum) sallanmaktadır. İnsan... ''
- ''''KAPİTALİZMİ KURAN YAHUDİ (BİNBİR MİSAL), ONU YIKMAYA SAVAŞAN YİNE YAHUDİ (KARL MARKS), KOMÜNİZME EN YIKICI DARBEYİ VURAN DA TEKRAR YAHUDİ (HANRİ BERGSON)... Demek ki Yahudi, nerede bir teşekkül, billurlaşma, oluş vahdeti görürse onu yıkmaya memur, mücerret tahrip dehâsı... Bu nokta, (Kari Marks) ve komünist ihtilâlindeki birçok Yahudi'yi ve daha nicelerini içine alan, dikkate lâyık bir teşhisi belirtir. ''
- ''Asıl (Lenin) ve arkadaşlarının elinde bombalaşacak ve hadiseler plânını gümbürdetecek olan komünizm, (Enternasyonal) hareketine rağmen nazariye çerçevesinden dışarıya çıkmadı, her yerde polis mevzuu bir hadise olarak kaldı, hattâ söner gibi oldu. Biraz evvelki tâbirimizde komünizm onbaşılarının koğuşu olan (ENTERNASYONAL) 1872 DE AMERİKA'YA "NAKL-İ HÂNE" etti. Fakat cansız ve küçük bir kulübe kadrosu... 1886'ya doğru büsbütün pörsüyüş ve sönüş... 1883 yılında (Marks) sefalet ve mahrumiyet içinde öldü. (Engels) artık tek başına kalmış, (Marks)ın eserlerini derlemekle meşgul... (Enternasyonal)de fiili rolü yok... Zaten orta yerde ciddi bir ifade sahibi olan ve hacim belirten, kol kol sosyalizm hareketleri... Mesnetsizliğine rağmen bazı zümrelerin, kendi dayanaklarına oturttukları ve ona göre benimsedikleri sosyalizm yeniden ele alınmakta... Komünizm gayet tehlikeli bir fantezi sayılıyor, bir gün devletleşme ihtimâlini asla vaadetmiyor ve kimseden yüz bulmuyor. ''