- Ruhum öz dünyasına kaçmak için gayrette;
Yalan dünyaya şimdi inmiş gibi hayrette...
(1982) - Rüya
Uzun bir uykudan kalkıp bir sabah,
Baktım ki, yepyeni odamda eşya.
Çocukluk evim bu değildi... Eyvah!
Gördüğüm, değildi bildiğim dünya!
Ellerim bir kanat gibi titrekti,
Tutmasam, gözümden yaş inecekti;
Bir şey, beni dürtüp aynaya çekti,
Ondaydı gecenin esrarı gûya.
Sordum etrafıma, ne oldu, ne var?
Nedir suratımda bu çukur yollar?
Sanki yaşamaya güvenim kadar
Büyük bir şey çaldı benden o rüya...
(1926) - Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de bir şeytan günahı
Seni beklediğimiz kadar. - Zaman boyunca ebediyen tekrarlasak yine az ki, daima hüzünlü, düşünceli,büyük düşünce hüznü içinde, ve ömründe bir kerecik olsun kahkahayla gülmemiş, hep mütebessim insan...
İnsan mı?
Evet, insan; fakat insanlığın, ilkinden sonuncusuna kadar toplamı, O'na müstâvi değil...
Bir ömür boyunca bir kere olsun kahkahayla gülmemiş, kendisini kaybetmemiş ve gaflete düşmemiş olmak ne demek? - büyük randevu... Bilsem nerede, saat kaçta?
tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta - KALDIRIMLAR
I
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi... - Bakarsanız yüzde doksan dokuz Müslümanız. Ben bunlara musalla taşı müslümanı diyorum. Evet, musalla taşında yüzde doksan dokuzumuz müslüman...
- Bir şiirimde söylediğim gibi:
"Eyvah, eyvah Sakarya, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! .."
Evet, dünya bir inkılâp bekliyor! - Ah, alışmak !.. Hislerimizin şimşeğini bir saniyenin ummânında bir katre kadar yaşatıp yutan dipsiz uçurum..
- Mademki biri yaşadığı halde yok olabiliyordu, öbürü de yok olduğu halde yaşayabilirdi.