- Kıral da bu sözlerden hoşlanmış gibi görünüyordu. Bir saksağan yumurtası yedikten sonra vezirine pek felsefi bir sual sordu: -Peki! O halde sıfır nedir? -Mesela: Sizin karşınızda ben!... Bu o kadar parlak bir cevaptı ki cüce İrdas kıskançlığından çatlayacaktı. Hekim Ziza böyle bir cevap vermiş olabilmek için Hattuşaş sokaklarında bir ay köpek gibi ulamağa razı idi.
- Artık kimse söz söylemiyor, yalnız şarap içiliyordu. Tan yeri ağarmak üzere idi. İçki beyinlere tesir ettikçe hareketler, bakışlar, sözler şuursuzlaşıyor, boş yere gülümsemeler, manasız yere öfkelenmeler birbiri ardınca herkesi okşayıp geçiriyordu. Kıral delilik hezeyanı halinde idi. Deha ile çılgınlık arasında bir noktada bulunuyordu. Göğsüne düşmüş olan başını birden bire kaldırdı. Ufuklardaki düşman ordularına bakan kahramanlar gibi ilerisini süzdükten sonra iki elini birden boynu hizasına kaldırdı. Sol eli ilerideydi. Sağ elini omuzuna kadar çekerek ok atma taklidi yaptıktan sonra ağzının içine bakan vezirlerine doğru: -Bir ok attım!... Kebap oldu! dedi. Vezirler bakışarak bu yüksek hikmeti, bu görülmemiş vecizeyi tasvip yollu baş salladılar. Pek beğenmişler, fakat anlayamamışlardı. Okun kebap olmasındaki yüksek hikmet her kulca anlaşılır nesnelerden değildi. Bu muammayı çözmek şerefi cüce İrdas'a nasip oldu: -Kıral hazretleri edebi sanatlarının en incesini yaparak cihana ve insanlığa parlak bir ufuk daha açmışlardır, dedi. Çünkü atılan ok bir geyik yavrusunu vurup kayaya saplanırsa, bu kaya çakmak taşından yapıldığı için ateş alırsa, geyik okla delinmiş olduğu halde okun hızından dolayı kırk elli defa dönerse hiç şüphesiz kebap olur. Hem de kebapların en tatlısı...
- Onbaşının heybetli yüzü daima asık, düşünceli durur, erlerinden ve pusatlarından başka şeyler onu ilgilendirmezdi. Bugün de gene asık yüzle alana yanaştı. Geride kalmış olduğu için atından inmeyerek bekledi. Şen-king'in çıkışını ve yayını germesini yüreği titreyerek seyretti. Acaba bu yabancı kişi ne denli usta nişancı idi? Onbaşı Sançar bunu öğrenmeyi pek istiyordu. Birinci okun amacını bulamaması onbaşının durumunu hiç değiştirmedi. Yalnız göğsünün içindeki kuşkunun azaldığını gösteren geniş bir soluk aldı. İkinci, üçüncü okların uçuşunu da gözledi. Fakat, Kür Şad bu acemiliği alay sanıp da kağana sorarken atılan dördüncü ok, gidip de gez tahtasının dışından geçerek bir Türk çerisinin börkünü havaya uçurunca onbaşı artık kendini salıverdi. Kahkahalarla bayılacak, katılacak gibi gülüyor, atının üzerinden sola doğru eğiliyordu. Çevresindekiler ve uzaktakiler bir an ona şaşırmış gözlerle baktılar. Fakat az sonra Onbaşı Sançar'ın kahkahasını bastıran birçok kahkahalar daha yükseldi. Koca alanı derin bir uğultu kapladı. Şen-king geri döndü. Bu sefer saygı ile değil, fakat gülmeden katılmamak için ellerini böğürlerine basarak son derece eğilen erlerin arasından geçerek yerine vardı. Oturdu. Katun, uzun zamandır Türkler arasında yaşadığı için onların nasıl atıcılar olduğunu biliyordu. Fakat gene kardeşinin bu işi başaramamasına içerlemiş, dudaklarını ısırıyordu.
- Yoksulluk iyi bir şey değildir. Ama korkulacak yoksulluk gönül ve yürek yoksulluğudur. En büyük baylık pek yürekli, katı kollu, yılmaz gözlü olmaktır. Doğu Türklerinde senin gibi açık sözlü yiğitler varken onlara yoksul denemez.
- Delinse yer; çökse gök, yansa, kül olsa dört yan Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan. Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan; Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz!
- O sırada sanki birdenbire her şey değişti: Öğrenciler pansiyonu olan evin yerinde şimdi 1300 yıllık bir Türk çadırı vardı. İnce yapılı kız gürbüz, sağlam, çekik gözlü bir bozkır kızı olmuştu. Erkeklerin saçları uzayarak omuzlarına dökülmüş, başlarında birer börk peyda olmuştu. Ceketleri kaftan, iskarpinleri çizme haline gelmişti.
- Ötüken?in yenilmez yiğidi, Bozkurt ailesinin kolu bükülmez bahadırı, Gök Türkler?in yüce beği Tunga Tigin?le boy ölçüşmek isteyen varsa beri gelsin!
- Akın oldu mu, savaş başladı mı, Türkler ata bindi mi artık onların gözleri yalnız ileriyi görür, geride bıraktıkları çocukları, karıları, anaları akıllarına gelmezdi.
- Acizleri, layık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batar!
- Kalbin benim olsun diyorum, çünkü mukadder... Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök, ver! Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer! Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...