- "Türk ata bindi mi, gözü öz atasını bile görmemeli. Oğul! Gerektiğinde kişi canını bile verir. Ama at, avrat, pusat; bu üçü verilmez"
- ? Bana bak koca! Yalavaç diyip duruyorsun. Yalavacın ne demek olduğunu bana söylesene? ? Yalavaç, Tanrının elçisidir. Yamtar?ın şaşkınlıktan gözleri açıldı: ? Ne? Tanrımın elçisi mi? Tanrı, kağan mı ki elçisi olsun? ? Tanrı bütün yerlerin, göklerin, insanların, hayvanların kağanıdır!
- Yamtar biraz daha şaşırdı: ? "Bizim Tanrımızın elçi gönderdiğini hiç işitmedim" dedi. Sançar?a dönerek sordu: ? Sen işittin mi? ? Hayır! Rum papaz ağır ve yavaş bir sesle cevap verdi: ? Sizin Tanrınız, bizim Tanrımız diye ayrı ayrı Tanrılar yoktur. Tanrı birdir. O da bütün insanların Tanrısıdır.
- Yamtar büsbütün şaşırarak sordu: ? Tanrı bir midir? Bizim Tanrımızla Çinlilerin Tanrısı bir midir? Papaz gülümseyerek "evet" cevabını verdi. Yamtar?ın aklı bu işlere bir türlü yatmıyordu: ? Öyle ise biz Çinlilerle savaşırken bu Tanrı hangimize yardım eder? ? Tanrı savaşanlara yardım etmez. Çünkü bütün insanlar kardeştir. Kardeşini öldüreni Tanrı sevmez. ? Ne dedin? İt sürüsü kadar Çinlilerin hepsi benim kardeşim mi? Ulan sen delirdin mi? Bu kadar kardeşi hangi ana doğurabilir?
- ? Bu İsa senin yalavaç dediğin adam mı? ? Evet! ? Tanrının oğlu olduğuna göre çok ulu kişi olsa gerek. ? Elbette. ? Boyu elli kulaç var mıydı? ? Hayır! İsa yalavaç da senin gibi benim gibi bir kişidir. Yamtar, papaza keskin keskin baktı. Bu aksakallı koca doğru mu söylüyordu? Bunu bir türlü anlayamıyordu. Yeniden sordu: ? Tanrı hangi katunla evlendi de bu İsa Yalavaç doğdu? ? Tanrı hiçbir katunla evlenmez. Artık Yamtar?ın canı sıkılmıştı. Bu bön koca neler söylüyordu? Bağırarak sordu: ? Bana bak koca! Benimle doğru konuş. Tanrı evlenmediyse bu yalavaç anasız mı doğdu? ? Hayır, anası vardı. Onu Meryem doğurdu. ? Bu Meryem, Tanrının katunu değil miydi? ? Değildi. ? Ama İsa?yı doğurdu, değil mi? ? Doğurdu. ? İsa da Tanrının oğlu? ? Evet! Yamtar yüzünü göğe kaldırıp söylenmeğe başladı: "İsa Tanrının oğlu. İsa?yı Meryem doğurdu. Ama Meryem, Tanrının katunu değil. Tanrı, İsa?nın babası? İsa?nın anası, babası var. Babası Tanrı? Anası Meryem? ama Meryem, Tanrının katunu değil? İsa?."
- Sekiz yerinden delik deşik olmuş olan Kür Şad, ateş dolu gözlerle savaş alanına bakıyordu. On bin Türkle on bin Çinlinin kanı bozkırı kızartmıştı. Yalancı Çinlinin tuzağına düşerek yenilmişler, yok olmuşlardı. Kaç yıldır sürüp giden uğursuzluklar yüzünden koca Gök Türk ordusu bitmiş, kala kala şu kan içindeki iki üç bin tutsaktan ibaret kalmıştı. Kür Şad?ın gönlünde sonsuz bir acı, onulmaz bir sızı yanıyordu.
- Gece, tutsaklar ufukta bile görünmez olduktan çok sonra, gökten melekler indiler. Ötüken?in, bu somurttuğu zaman söz etmeyen, güldüğü zaman dört yanı çınlatan hem asık yüzlü, hem şakrak yiğidinin, kahraman Yüzbaşı Sançar?ın topraktan yaratılmış gövdesini toprağa bırakarak çelikten ve ateşten yaratılmış ruhunu göğe yükselttiler. Şeref ve zafer ilahileri söyleyerek Uçmağa ilettiler
- Delinse yer; çökse gök; yansa, kül olsa dört yan Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan. Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan; Ölümle eğlenen tunç yürekli Türkleriz!...
- "Son ışık söneli nice zamandır; Rüyalar! Yeniden önüme düşün! Yardan ayrı geçen uzun yıllarda Hülyası bulunmaz bir anlık düşün." -Karanlık
- "Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar? Ruhlarımız buluşur elbet Tanrıdağı'nda..."