- Mesala " Allah'ın malı" buyrulmuş ise, putperestlik dinlerinde olduğu gibi Allah'ın -haşa- mala ihtiyacı olduğu için değildir. Allah için verilecek mal insanlar için verilmektedir. Bu çağdaş düşünce akımlarının etkisinde kalarak benim ortaya atmış olduğum bir yorum değil, Ebu Zer-i Gifari'nin Muaviye'ye karşı çıkarken söylediği yorumdur. "Mal Allah'ındır" deyişinin sebebi, halkın malını yemen gerekçe hazırlamak içindir."Mal Allah'ındır" demek "İnsanların malı değildir" demek istiyorsun. Burada Ebu Zer Muaviye'ye, Allah'ın Malı'nın insanların/halkkın malı demek olduğunu hatırlatıyor; bu konuda onu uyararak, Allah'ın Malı'nın aç gözlü bir zümrenin malı demek olmadığını söylüyor. Özel bir zümrenin, ayrıcalıklıları değil, toplumun malıdır.
- Sorduğum bu soruya doğru cevap verilebildiği takdirde, muşkillerin çoğu çözülmüş olur. Sorduğum soru şudur ; Aynı toplumda iki zat aynı dini tebliğ ederek, onun kabul edilmesine ve benimsenmesine çalışılmaktadır. Hz. Peygamber (s.a) başarıya ulaşırken Hz. Ali Zahirde yenilgiye uğramaktadır. Niçin ? Halk aynı halktı : 7. Miladi yy Arap Halkı Din de aynı dindi : İslam Kitapta aynı kitaptı: Kur'an-ı Kerim Ma'bud da aynı idi : Allah Dilde aynı dildi, zamanda aynı zamandı, toplumda aynı toplumdu, her iki zatda : Resul-i Ekrem de Ali'de aynı şeyi istemekte idiler. Öyleyse Niçin ?
- Bu soruyu sorduğum da bazılarının verdiği cevaplar, çok korkunç olmakta idi. Diyorlardı ki; "Ali uzlaşmacı değildi" Hakka aykırı olan ile hiç bir zaman uzlaşmaya yanaşmazdı. Zulmü kabul edemiyordu / etmezdi. Pazarlık tanımazdı." Pekala, bütün bunlar Ali lehinde söylenmiş sözler... İyi ama bu sözler, aynı zamanda Hz. Peygamberin (s.s.) aleyhine de değildirmidirler. Bu durumda, - Allah esirgesin - Resul-i Ekrem'in bu, bu vasıfları haiz olmadığı için mi galip geldiği söylenecek ?
- Evet, Ali'nin uzlaşmacı olmayışı, zulmü hiç bir zaman kabul edemeyişi... bütün bunlar etken olmuştur, fakat başka bir etken aranmalıdır, asıl etken ise başka birşeydir. Peygamber zamanında var olmayıp, Ali zamanında ortaya çıkan bir etken aranmalıdır. Aslında bu etken apaçık ortadadır. Buda tağuta tapıcılık, ırka, kabileye, aileye ve sınıffa bağlı din... Mele ve Mütrefin'in aleti olan dindir, yani o dönemin kureyşidir. Bu din, yani şirk dini, Hz. Peygamberzamanında apaçık, örtüsüz, dosdoğru ortada idi. Ebu Süfyan, Ebu Chl, Ebu Leheb açıkça " İşte bunlar benim putlatım" diyebiliyorlardı. Açıkça ve resmen " Kabenin nir puthane olarak önemini koruyalı, Kureyş'in ticaret hayatı bu sayade ayakta durabilir" diyebiliyorlardı. " Başka bir şeyi asla kabul edemeyiz, biz bu eski törelerin savunucusuyuz" demekte idiler. Bu sözleri dobra dobra söylemekte idiler. Bu sebeplebu kişilerle mücadale daha kolay olmaktaydı. Zafer daha kolay gerçekleşebiliyordu.Peygamber (s.a.) zamanında durumk böyle olmuştur.
- Ali'de aynı türden kişilerle savaşmaktadır., ancak bu kişiler perdelenmiş, maskelenmiştir. Burada perdenin-Örtünün anlamı nedir ? Burada tevhit örtüsü şirk bekçilerinin üzerine çekilmiştir. Ali kılıç çektiğinde, artık öyle bir Kureyşliye kılıç çekmektedir ki artık putları değil, kabeyi savunduğunu söylemekte Muallakat-ı Seb'yı (Yedi Askı) değil, Kur'an-ı Kerim mızraklara takmaktadır. Bunlarla mücadale kolay değildir. Şimdi bu şirk ne yapmaktadır ? Cihada gitmekde, İslam adına fetihlere çıkamkta, mescit kurmakta, orada cemaat namazı kıldırmakda, Kur'an-ı Kerim okumakta, bütün İslam bilgin ve hakimlerinin kandine tabi kılmakta ve kendini peygamberin (s.a.) teliğ ettiği dinin ilkelerini yücelten v e savunan bir kişi olarak göstermektedir. Ne var ki, işin iç yüzünde, şirk aynı şirktir. Bu tür şirk dini ile mücadele, diğer bir deyişle dost giysisini kuşanan bir düşmanla. tevhit ve takva giysisi içinde tevhit ile savaşan bir şirk ile mücadele kolay değildir. Öyle zordur ki Ali(K.v.)bile yenilgiye uğramıştır.
- 1. Modernleşme ile medenileşilemez. 2. Modernleşmek demek sadece tüketimde modernleşmek demektir. 3.Modernleşme bir yerden diğer bir yere ithal ve ihraç edilebilen bir ürünmüdür? 4.Avrupa'da ve Amerika'da halk caz çalınan bir yere gidip, beğenmedikleri zaman bunu açıkça söyler. Fakat doğu ülkelerinde kimse "Caz kötüdür, sevmiyorum" diyebilecek kadar cesur değildir. 5.... Bir yerde çakılıp kalan yerlinin ise tersine dünya görüşü donuklaşmış ve daralmıştır. Bu dar ve donmuş dünya görüşlerinden medeniyet kurmak imkansızdır. 6.Dil insanın şahsiyetini temsil eder. 7. Ne isim vereyim ona, onu bilmedikden sonra Ne gereği var "hayır" demenin onu sevdikden sonra. 8.Mısır piramitlerini gezerken tuz buz olan köleleri görmek istediğimi söyledim kılavuzuma. Haykırırcasına cevap verdi. "Görülecek ne var ki" Firavunların emriyle piramitlerin yanına gömülen kölelerin mezarlarını gösterdi eliyle; bedenleri gibi ruhları da köle olarak kullanılsın diye böyle yapılmış.( Piramitlerin etrafına irili ufaklı taşların altında toplu olarak defnedilmişler)
- Renklerin en güzeli her zaman siyah renk imiş. Şairlerin hepsi siyah rengi en güzel renk bilirlerdi. Bulabildikleri zaman. Bügün Avrupa büyük bir coşkuyla bu siyah gülü keşfetmiştir. Tarih boyunca kendisinden nefret edilen bu siyah gül, bugün "en güzel gül" niteliğini kazanmıştır. Bundan dolayı çağımızda ki siyah Afrikalı diyor ki: Siyahın kanıyla dans ediliyor, şiir dalgalanıyor.Eğer batının tekniği var ise bizim de sanatımız vardır" Aslında savaşçı bir ulus olan İspanyollar hangi faktörlerin sonucu boğa oyunları, raks ve müzikleri ile bütün dünyada ün yapt ? Gerek Afrika'nın gerekse İspanya'nın bu sanatlarla gurur duyması düşündürücü değil mi ? Bu onların ağzına Avrupa'nın verdiği aldatıcı bir mamadır. Çünkü eğer Afrika'nın genç kuşakları bu sanatlar, danslar, caz müzikleri ve estetik hülyalarının bir aldatmaca olduğunu bilirlerse bundan Avrupa'nın kendisi değil, fakat burjuvazisi zararlı çıkacaktır. Avrupa'da doğu sanatlarına karşı uyandırılan yeni ilgi akımı boşuna değildir. Burjuvazi iktisadi çıkar mekanizması sarsılmayacaksa bütün genç kuşağı zencileştirmekden çekinmez. "Yıllardan beri köle olarak kullanılan zenci, şimdi artık güzelliğin sembolü olarak tanıtılıyor."
- Bizim burjuvazimiz, ne zenaata, ne sermayeye ve nede bunun birikim aracı olan bankaya dayanmaktadır. Bizim burjuvazimiz herşeyden evvel dinamizmden yoksundur.Kendisinden başka bir pazara açılamaz, ürettiği zirai ürünleri yine kendisi tüketir ve bu bakımdan da Avrupa'nın 18. yy burjuvazisine benzer. Bizim sosyal düzenimiz, onların sosyal düzenleri ile benzeşmez, tam tersine aracıların ve tefecilerin hüküm yürüttüğü bir düzendir. Pazarda çalışan aracı ve tefeci burjuva kentin en modern ve lüks caddelerinde yaşar, batının ürettiği malları ülkesine sokup satmaya çalışır. Ve batı burjuvazisi gibi şehri köye karşı bir üretim merkezi yapacağına, tam tersi şehri köye karşı bir dağıtım merkezi yapar. Tabi bazı alanlarda modern üretime geçildiği doğrudur.Ama bu üretimi yapanlar bir sınıf değil, asıl batılıların bir örtüsü, bir kılıfıdır.
- Bir kaç yıl önce bu gruptan biriyle bir lokantada karşılaştım." Le Monde" okuyordum. Bolivyadaki bir durumla ilgili makale vardı. Orada yenice bir darbe olmuştu. Yanımda bir adam yemek yerken başını eğerek üçüncü sayfadan görebildiği kadarıyla okumaya çalışıyordu.Pek dikkat etmiyordum. İlgilendiğini görünce hangi sayfayı okumaya çalıştığını sordum. "Üçüncü sayfa" dedi. Üçüncü sayfa ekonomi sayfasıydı. Arabaların ve diğer bazı şeylerin fiyatlarını ve günlük para borsasını veriyordu. Bu sayfa zenginler için faydalıdır. Bolivya ile ilgili makale ile meşgulken, mesleğimin ne olduğunu sordu. Bolivyalı olup olmadığımı öğrenmek istiyordu. "Hayır" dedim. "Bir politikacı değilim. Meşhed!den gelme İranlı bir öğrenciyim." dedim. Ben ona ne yaptığını sordum. İsrailli bir öğrenci olduğunu söyledi. "Ayda 600 Franklık gelirim var" dedi. Neden para borsasıyla ilgilendiğini sordum, ve ekledim. "Borsanın durumu, Fransız Frankı bakımından ne olursa olsun bizim için ne fark eder ki ?" Şöyle dedi: "Dünyanın bir köşesinden gelmişssin ve bir politikacı bile değilsin, fakat Bolivya da olup bitenleri anlamak istiyorsun. Fakat ben, para borsasında Frank, Sterlin ve Dolar karşılığı dalgalanmaların olduğu yerde ayda 600 Frank ile geçinip giden bir insanım. Sigara içiyorum; Eğer Frankda düşme görülürse iki frankım ikibuçuk frank edecek ve bende yiyecek alacağım. Frankda görülen dalgalanmaları incelerken, diyelim ki bir yıl sonra durum değişir ve havayolu ücretlerine beş sentlik zam yapılırsa bütün bunlar benim yaşantıma doğrudan etki eder." "Ya sen, senin hiç etkisi olmayan bir şey okuyorsun" Sustum. Bir süre bakıştık. Her birimizin diğeri gözünde ne derece aptal olduğunu açıkça görebiliyoduk.
- Bir yerde yangın varken biri seni ibadet etmeye çağırıyorsa, bil ki bu bir hainin davetidir.