- Dışarıdan baktığınızda size parmak ısırtacak bir hayatı vardı Sinan'ın. Fakat işte hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi pürüzsüz değil. O yüzden sahip olamadıklarımıza gıptayla bakmamalıyız. Senin lokman yanındaki değil, önündeki tabakta. (Sf. 13)
- Kimse denginin peşinde değil. Elimizi vicdanımıza koyup sağ salim kafayla düşünerek 'Acaba ben on üzerinden kaç ederim?' diye soruyor muyuz kendimize? Sonra bulduğumuz o rakamı başka hiçbir sayıyla toplamadan - çıkarmadan kabullenip bizi on üzerinden kaçlık birinin mutlu edebileceği konusuna kafa yoruyor muyuz? Belki sorun seçtiğimiz adamda değil, kendi rakamımızı bilmememizde. (Sf. 38)
- Her şeyin düzeleceğini babadan duymak başka bir şeydir. Düzelmeyeceği varsa bile, o an için müthiş bir güven verir babanızın dudaklarından dökülen sözler. Annelerse durmaksızın konuştukları, çokça söyledikleri için bazen onları dikkatli dinlemediğimiz zamanlar olabilir.Baba az konuşur, öz konuşur. Çılgın bir kadın topluluğunun içinde kaybolmuş bir baba için özellikle geçerlidir bu. (Sf. 18)
- Düşünce gücüyle zihin açıklığı temenni eden, sabahın köründe çocuğunu yataktan kazıyarak kaldıran, altın günü yapan, okunmuş şeker veren, sırtına havlu koyan, en sevdiğin tişörtü yer bezine dönüştürebilen, terliğe hakim, öpüşmeli sahnelerde kızının gözünü kapayan anneye Türk annesi denir.
Türk annesi beceriklidir, fedakardır, sabırlıdır. Önce tokadı çakar, sonra yanağınızın kızarıklığı geçmeden gözyaşları içinde sizi bağrına basar. Önce tehdit savurur, sizi paranoyak eder, sonra 'İçini ferah tut yavrum' der. Tüm bunlarla büyüyen çocuğun Picasso'nun tablolarındaki gibi yamuk yumuk bir şey olacağını düşünürsünüz. Halbuki ortaya ne çıkar?
Ben. Dışım normal, içim Picasso. (Sf. 108-109) - Akli dengem yerinde şükürler olsun ama baktım ki kafama göre birini bulamıyorum bende Sabahattin Ali'ye sığınmaya karar verdim. İnsanlar para ve statü uğruna bir başkasına hayatını adarken Sabahattin Ali'yle arkadaşlık etmem çok saçma bir şey olmasa gerek.
- ? Küçükken kitap okumaktan arta kalan zamanlarda kendimi sokağa atardım hep. Bisiklete binerdim, çimlerin üzerine yatar, saatlerce hayal kurardım. Özgürdüm.
İçimden geçeni özgürce yapmayı bıraktığım ve kendimi insanlara kapattığım yaş kaçtı, hatırlamıyorum. O yaşta özgürlüğü dışarıda değil, sadece kitaplarda aramaya başladım.
Evlilik özgürlüğü bitirir mi? Evlendiğinde tam olarak neyi kaybetmekten korkar insan? Üzerinde pijama, bir tam günü kimselerle konuşmadan geçirebilme özgürlüü mü? Hem maddi hem de manevi anlamda sorumluluk almama özgürlüğü mü? Belki de başka birinden hoşlanma veya başka biri tarafından arzu edilme özgürlüğüdür kaybetmekten korkulan... (Sf. 143) - -Efsun, unutmayın, sevdiğiniz insanlar anlam katar yaşadıklarınıza. Kimi zaman özgürlüğünüze bile anlam katarlar. (Sf. 145)
- Kafamdan geçenlerin binde birini söylediğim doğrudur. Genel eğilimim böyle. Düşüncelerimi tüm çıplaklığıyla söylesem bana çılgın diyebilirler. Gerçi çok da normal sayılmam. (Sf. 201)
- Evet, masalların sonu hep mutlu biter. Peki bildiğimiz noktadan sonrası nasıldır? Peter Pan kafayı bulup evsiz bir ayyaş mı olmuştur, kocası Sindirella'yı çirkin kız kardeşlerinden biriyle mi boynuzlamıştır, küçük deniz kızını kalamar tava mı yapmışlardır?
Bilmeyiverelim daha sonra neler olacağını. Bu anı yaşayalım. Hele ki bu an, en güzel ansa, 'Daha da güzel olacak mı, hep mutlu olacak mıyım?' diye kurcalamayalım. (Sf. 209) - "İçinizden geldiği gibi davranın. Bu hayata bir kere geliyorsunuz."
İşte bu ya! "Hayatta bir kere evleniyorsun" değil, "Bu hayata bir kere geliyorsun!" içimde koyamadığım bir coşku var. Kadının yanına gidip sarılmak istiyorum. (sf. 221)