- Otoriteyi insana verirsen, o insan eninde sonunda zalim olur, despot olur. Keyfi ve şahsi uygulamalarla adaletten sapar. Ancak asıl otoritenin Allah'a ait olduğunu bilen bir yönetici, adaleti tesis etmek için ömrünü feda edecektir. Dağların taşların kaldıramadığı emanet belki de budur.
- Yurdumda da emperyalizmin uşaklar' var tabi. O halde: İki yüz yıllık batılılaşma tarihimiz, resmi ve gayr-i resmi kaynaklardan itina ile okunmalı; özellikle son yirmi yıl, ayrı bir dikkatle incelenmelidir. Zira televizyon ve internet sayesinde, son yirmi yılda, iki yüz yıldan daha feci bir değişim yaşanmıştır. Yirmi yaşındaki bir Türk'e meseleleri aktarabilecek bir dilden maalesef mahrumuz. Yerli mütefekkirlerin, titiz bir çalışmayla, son iki yüz yıllık tarihimizi masaya yatırmaları gerekiyor. Sonra da bu operasyonu yirmi yaşındaki Türklere aktarabilecek bir dil kurmak zorundayız. Tabi böyle bir satrançta 'mat' olmamak için, 'şah' konusunda fevkalade uyanık olmak lazım. Herkes elindeki oyuncağı bir süreliğine bırakıp acilen 'devlet' meselesini idrak etmeli. Zira millet bir yerden bir yere gelmiş; bir halden bir hale geçmiştir. Durumdan memnun olanlar muhatabımız değildir. Söz konusu değişimden rahatsızlık duyanların da 'milletin selameti için devlet' ifadesine yoğunlaşması gerekir. Çünkü milletin selameti için, kerim bir devletin vücudu vaciptir. Önce devleti şöhret ve servet vesilesi sayanlar tezyif edilmeli; sonra devlet, 'kudret' ve 'hikmet' ile tezyin edilmelidir. Zira kudret olmazsa, millet muhafaza edilemez. Ve hikmet olmazsa kudret faşizmi doğurur.
- Üçgenin son kenarı da "televizyon." Modern insan, işi ve alışverişi bitirdikten sonra evine gidip kapılarını herkese kapatır ve geçer televizyonun karşısına. Zaten 'televizyon' denen uyuşturucudan günde belli bir doz almayınca, uyku tutmuyor artık kimseyi. Fakat bir kısım insanlar önerilen dozu aşıyorlar ya da televizyonu otuz derecenin altında ve ambalajında saklamıyorlar: direkt gün ışığına maruz bırakıyorlar, çocukların ulaşabileceği yerlere koyuyorlar, beklenmeyen bir etki görüldüğünde doktorlarına başvurmuyorlar, farmakolojik ve ideolojik özelliklerini araştırmıyorlar, beyinde çözünebildiğini, aynı dakika içinde kana karıştığını, sindirim sistemi tarafından kolaylıkla vücuttan atılamadığını, aşırı dozaj durumlarında baş ağrısı, kalp ağrısı, yürek sıkıntısı, hipertansiyon, adak krampları, adalet kramplar, bulantı, halsizlik, sersemlik, aptallık, geçici veya kalıcı zeka geriliği, yüz ve boyunda kızarma, huzursuzluk, kusura, tat almada değişiklik, belli aralıklarla depresyon, sıklıkla ajitasyon, provokasyon gibi sonuçlar doğuracağını falan düşünmüyorlar galiba, işin suyu çıkıyor! Kanepede televizyonun karşısında sızıp kalıyorlar. "İş-alışveriş-televizyon" üçgeni. Korkunç üçgen. Kabus üçgen.
- Akşama kadar evden çıkmadım. Okudum. Düşündüm. Kapitalizm benim gibi evde oturan adamı naapsın? Hiç hazzetmez. Evde oturan adama bir şey satamaz çünkü. Bu yüzden de, insanın evde sıkılacağına dair yalanlar üretmiştir: mutluluğu, neşeyi, eğlenceyi 'evin dışında' konumlamıştır Zavallı insan kardeşlerim de bu oyuna gelir, evde canımın sıkıldığı yalanına inanan, dışarı çıkar ve kaçırılmaz bir şekilde para harcar. 'Yemeğe çıkmak, sinemaya gitmek, alışveriş yapmak' bir mutluluk biçimi olarak sunulur. 'Evde pineklemek, uyuz uyuz oturmak' gibi tabirlerle de evcimen hayat küçümsenir. Oysa kapitalizmin bu tezgahına karşı, Müslüman, evinde mutlu olan adamdır. Bu sebeple bayım, biz evimizi bilinçle ve inatla sevmeye devam edeceğiz. Gerçi kapitalizm, televizyon ve internet aracılığıyla, evdeki adamın da cebindeki paraya gözünü dikmiş durumda. Evine kapanan adamı bile rahat bırakmıyorlar. Şeytan dünyayı bu yüzyılda süslediği kadar hiç süsleyememişti. Kitaptan uzak duran, dünyanın süslerine aldanacaktır vesselam.
- bu eğitim sistemi, insanları aptallaştırma ve bu sayede daha kolay yönetme projesinin bir bölümüdür: okullardaki dersler sırf öğrencilerin kafası karışsın da adam gibi düşünemesinler diye verilmekte, özellikle liseyi bitirdikten sonra üniversiteyi kazanabilmek için girilen sınav sayesinde, öğrenci milletinin beyninin pestili çıkartılmaktadır. Hiçbir biçimde kitap okuma sevgisi ve sanat gücü kazandırmayan ve ancak birkaç akım ve yazar adı ezberlemekten ibaret bir edebiyat dersi; dostu düşmanı öğretmeyen, milli bir bilinç kazandırmayan ve ancak savaşların hangi meydanlarda, kaç askerle, hangi tarihte yapıldığını ve kaç insanın ölüp kaçı yaralı kaldığını ezberlemekten ibaret bir tarih dersi; ülkenin yeraltı ve yer üstü kaynaklarının ve dünya üzerindeki konumunun devlete ve millete sağlayacağı yararları öğretmeyen ve ancak ülkedeki göllerin, akarsuların ve buğday yetiştirilen ovalarla kömür çıkarılan dağların adını ezberlemekten ibaret bir coğrafya dersi; soyut zekâyı ve sembollerle düşünme gücünü geliştirmeyen ve ancak bir sürü korkunç formül ezberlemekten ibaret matematik ve fen dersleri ve benzeri katlanılmaz dersler, damı akan, ter ve sidik kokan kötü binalarda, kendi kişisel eğitimiyle hiç ilgilenmeyen eğitimsiz eğitimciler tarafından, üstelik bilgi sevgisinden mahrum, cinsel açlığın tavan yaptığı zavallı gençlere saatlerce anlatılmakta ve öğrenciler labirentte peynir koklayan zavallı fareler gibi oradan oraya koşturulmaktadır. Bununla beraber, bu koşuda, üniversiteyi zor bela kazanan şanslı (!) gençler, mezun olunca bu defa iş bulamamakta ve sokaklara serseri mayın olarak tayin edilmektedirler. Yöneticiler insanları müzik ve futbolla oyalamaktadır.
- dünyada ne kadar sorun varsa altından ya İngilizler ya Yahudiler çıkar. Mesela bu Yahudilerin bir "Arz-ı mev'ud" meselesi vardır bilirsin; Ortadoğu'nun tanrı tarafından kendilerine vaat edildiğini söylerler. Şimdi Ortadoğu kanıyor değil mi? Kim yaşıyor bu topraklarda? Araplar, İranlılar, Türkler. Burayı nasıl ele geçirecek Yahudiler? Tabii ki bunları birbirine düşürerek. Çok tehlikeli oyunlar bunlar
- Zamanın birinde bir memlekette, ağzından küfür eksik olmayan bir adam yaşarmış. Nerede hoşuna gitmeyen bir durum görse basarmış küfrü, basarmış küfrü. Zamanla o memleketin en küfürbaz adamı olarak nam salmış tabi. Gel zaman git zaman, herif bu kötü namından rahatsızlık duymaya başlamış; fakat küfretme alışkanlığından da bir türlü vazgeçemiyormuş. Gitmiş bir tekkeye. Şeyh efendiden derdine bir çare dilemiş. Şeyh buna bir avuç bakla vermiş. Al bunları demiş, birini ağzına koy, tam küfredeceğin zaman bakla diline değer; küfretmemen gerektiğini hatırlayıp, kendine hakim olursun. Bizim adam uygulamaya başlamış. İşe yarıyormuş da. Neyse bir gün yine bu şeyhle bizimki gezerlerken müthiş bir yağmur başlamış. Acayip ıslanmışlar. Tam tekkeye doğru koşarlarken bir evin penceresinden bir kadıncağız seslenmesin mi: "Hocaefendi bir bakıver!" Ulan koskoca keramet sahibi şeyh, yağmur yağıyor diye halkın talebini geri mi çevirerek: durmuşlar tabi. Ama yağmur nasıl yağıyor! Penceredeki kadın kaybolmuş, bizimkiler de kapıyı açmaya geliyor sanıp beklemişler. Neyse, beş dakika sonra kadın bir daha belirmiş pencerede: "Biraz bekleyiver hocaefendi!" Haydaaa! Ulan yağmur sırılsıklam etmiş bunları, kadın bekletiyor, bizim küfürbaz homurdanmaya başlamış tabi. Şeyh de 'ya sabır' çekmeye koyulmuş. Kadın birazdan tekrar görünmüş pencerede, "Tamam hocaefendi gidebilirsiniz." demiş. Hayda ki haydaaa! "İyi de hanım, bizi niye beklettin boş yere şu yağmurun altında?" diye kızmış şeyh. "Yok." demiş kadın gülümseyerek, "Boş yere bekletir miyim hiç hocaefendi; bizim tavuklar kuluçkada. Yumurtayı tavuğun altına koyarken kapıdan bir şeyh geçerse, yumurtadan horoz çıkar derler, o yüzden beklettim sizi." İyi mi. Dangalaklığın bu kadarına artık dayanamayan şeyh, bizimkine dönmüş, "Ulan arkadaş demiş, çıkar ağzından baklayı!"
- Mesela bir müslümanın sabah namazını asla kaçırmaması gerekir, her gün en az bir sayfa Kur'an ve Hadis okuması gerekir. Kur'an ve Hadis, sadece zihinsel donanım sağlamaz ki insana; takva ile okunursa bir feyz ve istikamet de sağlar. Kendi ailemizde ve çevremizde bunu ısrarla uygulayalım arkadaşlar. Kur'an ve Sünnet dışında tek adım atmayalım. Biz ihlâsla/samimiyetle Kur'ana ve Sünnete yönelirsek; Allah bize yol gösterecek ve kurtuluş için uygun şartları yaratacaktır. İkinci olarak; emperyalizmin (kapitalizmin/ modernizmin) ne olduğunu bilmek lazım. Ey Müslümanlar: kardeş olmak lazım. Allah'ın ipine sımsıkı sarılmak lazım. Gerçekten inanıyorsak, üstünün demektir. Allah inananlara yardımcı olacaktır.
- "İnsanlar bu dünyada ne aradıklarını unutmuşlardı. Üstelik bu dünyada ne aradıklarını unuttuklarını da unutmuşlardı."
- "Fakat ben iyi bir insanım. Tanrıya inanıyorum." "Boş laflar bunlar! Tanrıya inanıyorsun da neden şeytanın istediği gibi yaşıyorsun?"