Piyer tutsaklıkta, barakada iken aklıyla değil, bütün varlığıyla, bütün yaşamıyla insanın mutluluk için yaratılmış olduğunu, mutluluğunu da kendi içinde taşıdığını, mutluluğun insanın kendi ihtiyaçlarını karşılamaktan ibaret olduğunu, bütün mutsuzluğun da yoksunluktan değil, fazlalıktan ileri geldiğini anlamıştı. Ama şimdi, yola koyulduklarının bu üç haftası içinde yeni, teselli verici bir gerçeği daha öğrenmişti. Öğrenmişti ki,dünyada korkulacak hiçbir şey yoktu. İnsanın tam anlamıyla mutlu, tam anlamıyla özgür olmasını sağlayacak bir çare bulunmadığı gibi, tam anlamıyla mutsuz, tam anlamıyla özgürlükten yoksun olmasına yol açacak bir durum da olamazdı; bunu öğrenmişti. Anlamıştı ki; acının da, özgürlüğün de sınırı vardı ve mutlulukla mutsuzluğun sınırı birbirine çok yakındı; pembe yatağında, çarşafın bir ucu kıvrıldı diye rahatsız olan bir insan, tıpkı çıplak, rutubetli bir toprağın üzerine uzanıp da, vücudunun bir yanı ısınırken, öbür yanı üşüyen bir insan gibi rahatsız oluyordu; eskiden dar balo ayakkabılarını giyinirken nasıl bir acı duymuşsa, şimdi artık yalın ayak, (ayağındaki pabuçlar çoktan parçalanmıştı), daha doğrusu her yanı yaralarla dolu, çıplak ayaklarıyla yürürken aynı acıyı duyuyor, canı acıyordu. Anlamıştı ki, eskiden karısını kendi isteğiyle aldığını sanıyordu, oysa o zaman sonradan kendisini ahıra kapayıp, kapıyı kilitledikleri anda olduğundan daha özgür değildi. Bütün başına gelenler arasında, sonradan acı olarak nitelendirdiği, ama o sırada hemen hemen hissetmediği şeyler arasında en önemlisi çıplak toprağa, taşa sürtüne sürtüne yara bere içinde kalmış, kabuk bağlamış nasırlı ayaklarının durumuydu. At etinin hoş bir tadı vardı ve besleyiciydi. Tuz yerine kullanılan barutun ham maddesi güherçilenin tadı da hoş geliyordu. Hava fazla soğuk değildi; gündüzleri insan ısınıyordu. Geceleri ise çoban ateşleri yanıyordu. Vücudunu yiyen bitler, ona hoş bir sıcaklık veriyordu. Sözün kısası ilk zamanlarda ona en zor gelen şey, ayaklarının durumuydu.
Diğer Lev Nikolayeviç Tolstoy Sözleri ve Alıntıları
- Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.
- Bazıları hiçbir şeye inanmıyorlar ve bununla gurur duyuyorlar. Diğerleri, kendi menfaatlerine olan ve kitlelere iman görüntüsü altında inanmaya ikna ettikleri şeylere inanır görünüyorlar. Geriye kalan büyük çoğunluk ise kendilerine uygulanan hipnotizmayı iman olarak kabul ediyorlar ve inançsız yöneticiler ve ikna edicilerin kendilerinden istediği her şeye köle gibi itaat ediyorlar.
- İnsan, bir hayvanın can çekiştiğini görünce ürperti duyar. Kendisi -kendi öz varlığı- gözlerinin önünde ölüyormuş, var olmaktan çıkıyormuş gibi gelir.
Ya bu can çekişen, hayvan değil de insansa hemde sevdiği , üzerine titrediği biriyse, o zaman yaşamının sona ermesinden dolayı duyulan ürpertiye üstelik, onun üstünde, ruhu yaralanır, parçalanır. Bu yara vücuttaki bir yara gibi kimi zaman öldürür, kimi zaman iyi olur, ama yinede acır, dokununca acıtacak şeylerden kaçınır. - "Çok öğrenmek isteyen kişinin, çok acı çekmesi gerekir."
- Çünkü, eğer hayat saçmaysa ve ben de akıllı şeyleri çok seviyorsam, o zaman hayatı yok etmeliyiz.
- "Adın nedir senin?" diye soruyorlar. Bir adım olduğunu sanıyorlar. Oysa yoktur adım. Hepsini attım; ne adım vardır, ne yurdum. Ben varım yalnız. "Adın nedir?" İnsan. "Kaç yaşındasın?" Saymadım. İstesem de sayamazdım zaten. Her zaman vardım, her zaman da var olacağım çünkü.
- Ölümü herkeste, yakında kokacak bu cesedi ortadan kaldırmak zorunluluğunun verdiği telaşın can sıkıntısından başka bir duygu uyandırmamıştı.
- "Ne istediğimi kendim de bilmiyordum; hayattan korkuyordum, hayattan kaçıp uzaklaşmak istiyordum, ama yine de hayattan bir şeyler bekliyordum."
- Üstesinden gelebilirsen arzumun bu dünyada, bu, Tanrı katında bir başarı olur anca. Lakin beceremezsem bunu, yinede zevkle yerine getiririm bu arzumu.
- İnsan anne ve babasız yaşayabilir , fakat Allah olmadan yaşayamaz . / SYF:32