- Belki de, benim de dahil olduğum Greve'de ölenler karanlık kış gecelerinde zaman zaman kendilerine ait olan o meydanda solgun ve kanlı bir kalabalık halinde toplanacaklar. Ay görünmeyecek, herkes alçak sesle konuşacak. Belediye konağı da, yosun tutmuş cepheleri, delik deşik olmuş çatıları ve hepimize acımasız davranan saatiyle orada olacak. Sabah dörtte meydandaki cehennemin giyotininde bir iblis bir celladı idam edecek. Biz de etrafında toplanacağız.
- Gece olmuş yahu! Şehirliler lambalarını, Tanrı yıldızlarını yakmış.
- Acı çekiyorsun, değil mi? Üşüyorsun, karanlık seni kör ediyor, etrafında zindanın duvarları var. Ama belki benliğinin derinliklerinde bir ışık vardır. Belki bu ışık, gönlünle oynayan o kof herife karşı beslediğin çocukça sevgidir! Halbuki ben zindanı içimde taşıyorum. Içimde kuş var, buz var, ümitsizlik var. Ruhumu gecenin zifiri karanlığı kaplamış.
- Sevme sanatı, cumartesi Akşam yemeğine gelecekmiş, beğenilme sanatına
- Ve karanlık eserler düşleyerek geçen geceler.
- Zaten kitaplar çoğunlukla toplumsal düzeni yıkıcı bir zehir oluyor.
- Şimdi ise, tutukluyum. Bedenim bir hücrede zincirlere bağlı; ruhum düşünceye esir olmuş. Korkunç, yürek yaralayan, merhametsiz bir düşünce bu! Artık aklımda tek bir düşünce, tek bir kanaat ve tek bir gerçek var;idam mahkumu!
- Bütün insanlar, günü meçhul bir infaza mahkumdurlar.
- Elbet bir gün o da ölür. Delirmezse elbette. Deliliğin, insanı yaşattığını söylerler; hiç olmazsa akıl acı çekmez; uyur ve bir ceset gibi yaşar.
- Ah! Mutsuz maceraperest, önce seni hapseden bu üç ayak kalınlığındaki duvarları yık! Ölüm! Ölüm!