- Sınırlar kadar hiçbir kısıtlamadan sıkılmadım ve kendi sınırlarımın içinde kendi sınırsızlığımı kurdu. Hiç değilse bana özgü bir sınırsızlık, kendi suskum, kendi çığlığımın sınırsızlığı.
- Plaklarım, kitaplarım olur. İstediğimi okurum, istediğim zaman yatarım, istediğim zaman evden çıkarım. Yalnız gecelerde biter çocukluğumun soğuk geceleri de.
- Pazar günleri... Şimdilerde... Sokak aralarından geçerken... Gözüme pijamalı aile babaları ilişirse, kışın, yağmurlu gri günlerde tüten soba bacalarına ilişirse gözlerim... Evlerin pencere camları buharlaşmışsa... Odaların işine asılmış çamaşırlar görürsem... Bulutlar ıslak kiremitlere yakınsa, yağmur çiseliyorsa, radyolardan naklen futbol maçları yayınlanıyorsa, tartışan insanların sesleri sokaklara dek yansıyorsa, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek, gitmek isterim hep.
- Bazı kitaplar, gerçek yaşamdan daha duyarlı, daha büyük boyutlara götürüyor beni.
- Acılar olmadan yazılabilir mi? Edebiyat, yaşam ve ölümün sınırlarının artık acıları tutamadığı, tutmaya yeterli olmadığı yerlerde başlamıyor mu.
- Henüz rüzgarlara doydun mu. Sor kendine... Henüz bulutlara doydun mu. Yeterince haykırabildin mi henüz.
- "Yeryüzünün gözyaşları sonsuzdur. Biri ağlamaya başladığında başka bir yerde, bir başkasının gözyaşları diner." Beckett'ın bu cümlesini Nuto'nun çardağı altında değiştirerek yazıyorum. Yeryüzünün öyküleri sonsuzdur. Biri anlatmayı bitirdiğinde, bir başkası, bir yerlerde anlatmaya başlar. Yeryüzünün intiharları sonsuzdur. Biri, bir yerde intihar ettiğinde bir başkası intihar etmeye hazırlanıyordur. Biri ölmeye başladığında, bir başka yerde yaşama başlıyordur diğeri.
- Belki bir gün kalkacağım. Kucağıma alacağım babamı. Tarlalar üzerinde yürüyebileceğiz. Ve sonra kendimi onunla birlikte gömeceğim.
- Her gece ölüyorum. Sonra ölümden kaçıp yeniden canlanıyorum. Her yirmi dört saat, hem yaşam, hem ölüm.
- Her ben bencildir, her kent kentsel olduğu gibi.