- ?? Büyük farklar vardı aramızda. Ben onun anadilini iyi biliyor, yaşadığı ülkenin edebiyatını ve tarihini tanıyor, sevdiği kitapları ve yazdıklarını seviyordum; onun yanında kendi benliğimi unutuveriyordum, onun dünyasına giriyor, o dünyanın bir parçası oluveriyordum. Fakat o benim dünyamdan habersizdi; yazdıklarımı doğru dürüst okumamıştı. Sartre'ın yazdıklarını benden biraz daha iyi, kıl payı daha iyi tanıyordu.??
- ?? İnsan tek başına okyanusu aşamaz; karşısındaki adama duyduğu sempati yüzünden olsa bile, öyle birdenbire kopamaz kendi hayatından; sempati dediğimiz şey daha şiddetli, daha büyük duygulara dönüşemiyorsa devam etmesine, yaşamasına olanak yoktur.??
- ?? Camus bir gün «Mutluluk dediğimiz şey safsata değil, bir gerçektir, üstelik önemlidir; neden tepelim onu, neden sırt çevirelim? Kendi mutluluğumuzu yaşarken başkalarının felâketine yol açmıyor, onların mutsuzluğunu biz yaratmıyoruz ki! Hattâ kimbilir, belki de onlara yardım edecek, destek olacak gücü kazanıyoruz. Evet, bugün mutlu olan herkesin, bu mutluluktan utanç duymasına şaşıyorum» demişti. Camus ile aynı fikirdeydim; ilk sabah kaldığımız oteldeki odamdan keyifle denizin mavisine bakıyordum??
- ?? Pencerenin önüne oturuyor, yazmaya çabalıyordum; bol bol geziyorduk; fakat ne derseniz deyin, Camus mutluluk meselesini yanlış koymuştu galiba; mutlu olmayalım diye direnmiyorduk, ama ne yapsak mutlu olamıyorduk.??
- ?? Tepkilerin şiddeti ve bana saldırmak için seçilen yöntemlerin iğrençliği karşısında, inanın, nutkum tutuldu. Lâtin ırklarında, katolik töreler erkeğin kadını ezmesine bir tiran gibi davranmasına yol açmış, hattâ erkek sömürüsünün bir çeşit sadizm haline dönüşmesinde başrolü oynamıştır; bu İtalyanlarda kabalık, İspanyollarda boş bir böbürlenme kılığında belirir, Fransızlarda «köpekleşme» dediğimiz şey oluverir. Nedir bu saldırganlığın gerekçesi? Hiç kuşkusuz şudur: Fransa'da erkekler özellikle iş hayatında, yani ekonomik açıdan kadınların rekabetiyle boğuşmak zorundadırlar. Toplum ilişkilerinin sağlayamadığı bir üstünlüğü devam ettirmek amacıyla kadınları aşağılamak, her fırsatla horlamak yolunu seçerler. Yüzyıllara damgasını vurmuş bir hovardalık geleneği hâlâ yürürlüktedir ve erkeklere imajlı ya da sözlü bir malzeme yığınağını miras bırakmış, kadınları cinsel duygulan tatmin etmekten başka işlevi olmayan birer et yığını gibi horlamaları için gerekli bütün olanakları onlara hazırlamıştır.??
- ?? Le Monde gazetesine gönderilen on dört mektupta, Cemile'nin kızlığının işkence uygulayan subaylar tarafından şişe sokularak bozulmuş olması sert bir dille yeriliyor, onun durumunu kitlelere duyurduğum için bana teşekkür ediliyordu. Sadece üç mektupta açıktan açığa saldırıyorlardı. L'Express dergisindeki yazısıyla Françoise Sağan beni destekledi. Gauthier telefon açtı: «Bir yazı yazdınız, dört yüz bin frank kaybettik» diye adeta azarlıyordu, çünkü Le Monde Cezayir'de toplatılmıştı.??
- ?? Geleneksel anlamda düşündüğümüz zaman, evlilik hep erkeğin üstünlüğüne çalışmış, özgürlük tanımıştır ona; oysa şimdiki kadın, haklarının bilincinde ve hangi koşullarda mutlu olabileceğinin hesabını rahatça yapabilecek durumdadır; ortaklaşa bir hayatın akışı içinde, erkekteki dengesizliği, bu önemli boşluğu karşılayacak hiçbir şey yoksa; kıskançlık, kadını ve erkeği ömür boyu kemirecek, bu ortaklık müthiş bir can sıkıntısında düğümlenecek demektir.??
- ?? «Cemile Bupaşa Komitesi,» Gisele Halimi, Germaine Tillon, Anise Postel-Vinay ve benden kuruldu, 25 Haziran günü Bakan'ı görmeye gittik. Bakan Michelet bizi gayet soğuk dinlemiş, sonra da Bay Patin'le görüşmemizi salık vererek kapı dışarı etmişti. «Bu işkence düşkünlüğü nazilerden kalma bir alışkanlık oldu bizde, kangren gibi bir şey» diyordu. Bay Patin'le görüşmemiz daha soğuk bir hava içinde ve çok tartışmalı geçti. Gisele Halimi'ye döndü bir ara: «Şu Cemile neler anlattı size? Şişe hakkında...» Halimi, Cemile'den dinlediklerini ona bir bir açıkladı, üstâd durmadan başını sallıyor, «Demek böyle!» diye mırıldanıyordu. Sonunda beklenmedik bir utanmazlıkla sırıttı: «Bu kadarcıkmış demek! Ben şişenin üstüne oturttular sanmıştım, eskiden Vietnamlılara yaparlardı bunu, ordaki kızlara... Barsaklar delinir, sonunda ölür insan, çok yaşamaz ölür...» Ve şöyle devam etti: «Tutuklanmadan önce kızmış, öyle söylüyorsunuz. Fakat resimlerini çekmişler, hem kendi odasında; iki Cezayir kurtuluş askerinin arasında, elinde makinalı, böyle resimleri var bizde.»«Ne fark eder? Kurtuluş örgütünde çalışmadım, demiyor ki Bupaşa, saklamıyor ki! Bunun bakireliği ile ne ilgisi olabilir?» Tartışma saatlerce sürdü, oradan kesin bir sonuç alamadan ayrıldık. Aradan çok geçmedi, Cezayir'deki yargıç ve savcılardan gizli bir öneri geldi: Cemile, onların seçeceği bir yetkili uzman tarafından kontrol edilecek, sonra «aklının başında» olmadığına ilişkin verilecek bir raporla resmen deli muamelesi görecek, fakat hemen salıverilecekti. Cemile, her şerefli insan gibi, bu iğrenç öneriyi reddetti. Temmuz sonunda Fransa'ya Fresnes Cezaevi'ne getirildi, soruşturma işi de Caen'de görevli bir yargıca bırakıldı.??
- ?? Bir papaz Cezayir'deki askerlik yapan oğlunun mektubunu okudu; Cezayir'de yerleşmiş Fransızlardan meydana gelen bir askerî birliğin yolda yakaladığı ihtiyar bir Arap'a nasıl işkence ettiğini anlatıyordu delikanlı; zavallı ihtiyarı arkadaşlarının yardımıyla ve silah tehdidi altında serbest bıraktırabilmişlerdi. Delikanlının mektubu, anlattıkları ?adam asmalar, işkenceler ve dayak ? bir ölüm sessizliği içinde dinlendi; salondakiler, iğrendiklerini gösteren hiçbir belirti, hiçbir şaşkınlık göstermiyordu, artık alışmışlardı. Bu gerçek yüreğimi dağladı. Buz gibi bir ürperti geziniyordu damarlarımda. Herkes biliyor ve galiba hiçbiri umursamıyordu.??
- Asıl üzülünecek şey çocukluğu üstüne iyi bir bilgimiz olmamasıdır. Valcour hikayesini bir otobiyografi taslağı olarak ele alırsak Sade'nin duygulanmaya da zorlanmaya da erken yaşlarda başladığını görürüz. Kendi yaşıtı olan, Bourbon'lardan, Louis Joseph'in yanında yetişmiş. Küçük prensin bencil kibrine karşı kendini öfkeyle ve sert kavgalarla savunduğu için saraydan uzaklaştırıldığı sanılıyor. Daha sonra karanlık Saumon şatosunda ve çürümüş Ebreuil manastırında geçirdiği günler düş gücünü etkilemiştir kuşkusuz.