"Hakikatı seviniz, o da sizi sever; hakikatı arayınız, o da sizi arar ve üstüne yalan Çin setleri gibi kalın duvarlar örsün, altında kalan hakikat bir iniltiyle, bir hafif rüzgâr dalgasiyle, herhangi bir küçük işaretle mevcudiyetini bildirir: ?Buradayım? der..."
"Her saadette eksik bir şey vardır. Her saadette bir felaket unsuru vardır; bu mahrum olmak korkusudur, o saadetten mahrum olmak korkusu... "
Zekamız kelimeleri sevdiği kadar kalbimiz bunlardan nefret eder.Kalbimizin dili sukuttur.Kendilerine birer ad taktığımız duygular ,şuurumuzda kabuk bağlamış ,aklileşmiş ve kalple rabıtasını kesmiş kalp unsurlarıdır...
Niçin, sen artık dünkü sen değilsin..? Niçin, biz bugün ikimiz de kıymetli bir şey kaybetmiş gibiyiz..? Niçin bugünün düne benzemiyor..? Niçin dünkü gibi rahat adımlar atamıyorsun..? Niçin böyle oldun..?.
Ah, insanlar niçin her şeyi anlayamıyorlar...? Beş dakika, on dakika, yarım saat kendilerini unutsalar, kendilerini karşındakinin yerine koysalar, tam onun gibi fakat hiç eksiksiz ve tam onun gibi duysalar, her şey ne kadar yerli yerinde olacak. Hayır..! İlla ki zıddiyetler, öfkeler, yanlış anlaşmalar, kıskançlıklar, inatlar, şüpheler, hakim olmak arzuları...
Ruh sahasında herşey mümkündür. Ruhun güzelliği de orada değil mi..? Namütenahi tesirlere göre namütenahi şekiller almağa müsait bir cevher oluşu değil mi..? Ruhun alçısından istenilen kalıplarda ve istenilen nüanslarda heykeller yapılabilir; fakat bu kalıpların üstünde cemiyetin de parmakları vardır...
Sevmek, belki de bir tek ihtirasın lehine bütün diğerlerini bastırmak değildi; bilakis aşk, sevilen şeyin içine bütün diğer ihtiraslarımızı doldurmaya benziyordu; bir insanın şahsında bütün ümitlerimizi, iştiyaklarımızı sevmekti...
İnsan dünyaya bir güzel an yaşamak için gelmiştir. Üst tarafı manasız tekerrürlerden ibaret. Bütün iştahlarımız, yemeklerimiz, uykularımız, çalışmalarımız birbirinin aynı. O güzel an bir daha tekerrür etmez. Niçin yaşamalı...?
Fakat dostum insanın ruhu yazı tahtası değildir ki üstündekileri sildikten sonra yenilerini yazmak mümkün olsun...
"... Ölüme ve güneşe, diyor, sabit bir gözle bakılamaz." (6)
John Hart
Heinrich Böll
Richelle Mead
David Safier
Bobby Henderson
Cemalnur Sargut
Dido Sotiriyu (Dido Sotiriu)
Stefan Zweig
Emile Zola
Julie Garwood