- - Ya hep, ya hiç...
- Belki... Fakat bazen "Orta" da güzeldir, yerine göre. Ben hem münferit, hem mutedil olmak isterim, azami bir nizamsızlıkda azami bir nizam ararım, hiç kimse benim kadar derbeder ve muntazam olmamalıdır, hayatımda bunu az çok tatbik ettim, iki zıt kutupta aynı zamanda seyahat çok güç, fakat imkansız değil; bununla beraber istiva çizgisinde bulunmanın zevkini de inkar etmiyorum; yalnız, para meselesinde "Orta", zahmete değmez. Çünkü alelade refahımızı temin eden paranın fazla kısmı gururumuzu tatmin içindir. Bunu manevi sahada da yapabileceğimize kaniim. Kuvvetlerimi ikiye ayırmaktansa, yalnız bir sahada azamiye gitmeyi tercih ediyorum. Bir bütün, iki yarımdan daha iyidir - "Çocuklar Hastahanesi" .. Beklemesini onlar kadar bilen yoktur . !
- Hani, şöyle, kaabil olsa da gözbebeklerinden birer çizgi çekilse, bu çizginin ucu gidip duvarda bir çiviyi, yahut bir kireç dalgasını bulacak. Demek orada benim görmediğim bir şeyler var. Belki bütün bir hayat. Belki hiç birşey...
//saife 12// - Orhan, iradesinin kırıntılarını bile tasarruf eden, nazari mükemmelliyetini bulmuş bir kanun maddesi kadar sade, kat'i, sarsılmaz bir hareketsizlik içinde serkeş reaksiyonlarının isyanını bastırmağa giderken, baba otoritesine genç yaşında karşı koyarak, hayatını yalnız kendi iradesiyle kaderi arasındaki ihtilafın neticelerine bağlamış insanlar gibi, dışarıdan gelebilecek yardımları ve müdahaleleri nefsine bir türlü yediremediği için, ağzını açıncaya kadar -yani hiç değilse muvakkat bir zafere ulaşıncaya kadar- yanındakilerin de susmaları, hatta kımıldamamaları, onun davasına uzaktan olsun iştirak edebilmek için alabilecekleri vaziyetlerin en hayırlısıydı ve en kestirmesi.
//saife 15// - Yalnız başıma demir parmaklıklı kapıdan içeriye girerdim,dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm.
- Bazan etrafımızda o kadar esrarlı bir hadise olur ki ince teferuatına kadar bunu sezeriz, fakat hiçbir şey idrak edemeyiz;ruhumuzun içinde ikinci bir ruh herşeyi anlar,fakat bize anlatmaz,böyle korkunç işaretlerle bizi muammanın derinliklerine atar ve boğar.
- Ben de gülümsedim ve çılgın bir sevinçle hadisenin üstüne abanıyor, gayri hakiki bir nokta arıyordum fakat bir kere, inanmanın şehveti başladıktan sonra, hakikat olduğuna iman edilen şeyi bütün arzularıyla kucaklayan insanlar gibi sevinçten çıldırıyordum.
//sayfa 64// - Çünkü bak, iki "kendi" var içimizde - birbirine karşı yalnızdır.
- Bence kitap demek bir defa okumak için yazılan bir şey değildir. Bazı tanıdıklarım haftada üç, dört tane kitap okuyorlar. Onlara hayret ediyorum. Kitap, nasıl diyeyim... İçinde yaşadığımız ev gibi olmalı, vatan gibi olmalı ona alışmalıyız, bağlamalıyız, köşesini bucağını çok iyi tanımalıyız, her noktasına hatıralarımız karışmalı. Değil mi? Bir musiki parçası gibi... Her vakit başka başka eserler okuyanlar, iki-üç günde bir dostlarını evlerini değiştiren insanlara benzemezler mi? Belki bunun için her yerde pek çok kitap çıkıyor, fakat iyileri ne kadar az.
- ''Beni susturan şey nefretimdi. En basit içtimai davaları anlamayacak kadar yabancı tesirler altında şahsiyetlerini kaybeden bu insanlarla münakaşaya mecbur olmanın küçüklüğünden muzdariptim.''