- Geçen gün bir genç adam yollamışlar bana. Oyun yazarıymış. Nerede oyununuz dedim. Yokmuş. Artık oyunlardan konuşma kaldırılmış, öyle söyledi.
- Önceleri çok korkuyormuş oyun yazmaktan. Tanıdıklarını ele vermekten korkuyormuş. İlk yazdıklarını okumuştu bana; 'Asıl sen kendini ele vermekten korkuyorsun,' dedim ona. Çok telaşlandı. Sonra şiddetle karşı koydu bana. Onun için artık böyle bir mesele yokmuş, artık hayatını insanlarla paylaşmaya karar vermiş. Bir bakıma da yazdıklarında kendisini tanıyacaklar diye ölesiye korkuyordu.
- Biliyorsunuz üstat, bizde gerçeği bulanlar artık hiç konuşmazlar. Dur bakayım, nasıl diyordu Yunus? Neyse, muhakkak bir şey demiştir bu konuda. Neyse, bizde adettir işte: Gerçeği buldun mu susacaksın.
- Ey zavallı milletim dinle! Şu anda, hepimiz burada seni kurtarmak için toplanmış bulunuyoruz. Çünkü ey milletim, senin hakkında, az gelişmiştir, geri kalmıştır gibi söylentiler dolaşıyor. Ey sevgili milletim! Neden böyle yapıyorsun? Neden az gelişiyorsun? Niçin bizden geri kalıyorsun? Bizler bu kadar çok gelişirken geri kaldığın için hiç utanmıyor musun? Hiç düşünmüyor musun ki, sen neden geri kalıyorsun diye durmadan düşünmek yüzünden, biz de istediğimiz kadar ilerleyemiyoruz. Bu milletin hali ne olacak diye hayatı kendimize zehir ediyoruz. Fakir fukaranın hayatını anlatan zengin yazarlarımıza gece kulüplerinde içtikleri viskileri zehir oluyor. Zengin takımının hayatını gözlerimizin önüne sermeye çalışan meteliksiz yazarlarımız da aslında şu fakir milleti düşündükleri için, küçük meyhanelerinde ağız tadıyla içemiyorlar. Ey şu fakir milletim! Aslında seni anlatmıyoruz. Sefil ruhlarımızın korkak karanlığını anlatıyoruz. İşte onun için sana yanaşamıyoruz. Senin yanında bir sığıntı gibi yaşıyoruz. Hiç utanmıyor muyuz? Hiç utanmıyoruz.
- Dinle ey sağır sultan! Halkın dileklerine neden kulaklarını tıkadın? Neden kendini satırların arasına gömdün? Neden hayatı bırakıp emirleri kutsallaştırdın ve halkın anasını ağlattın?
- Herkes hakkında kötü şeyler düşünüyordum, fakat o zamanlar her şeyin farkında değildim. Miskin bir kötülük içinde olduğumu yavaş yavaş, ancak bu satırları yazarken fark ediyorum.
- Ben, hiç olmazsa, gerçekleri görmeye başladığımı, bir şeyler aramaya başladığımı ileri sürüyorum. Çünkü bir süreden beri biliyorum ki, bir şey ileri sürmeden, 'ifade edilmesi kaçınılmaz duruma gelen duyarlıklardan' söz etmenin anlamı yok. Öyleyse hemen anlatmaya başlamalıyım, gerçek yaşantı oyalamaya dayanamaz.
- Ben sadece namuslu olmakla övünen kişiyi adamdan saymıyorum; toplumu iyiye güzele götürmek için kendi gibi namuslu insanlarla birlikte bir çaba harcamamışsa, çevresindeki uygunsuz gidişe başkaldırmamışsa o kişi namussuzdur benim için.
- Bütün çirkinlikler bütün vahşet insanı donduran bütün sahtelik ağzın kıvrımlarında barınır.
- Yavaş yavaş yürüdü; dar ve kalabalık sokaklardan, dar ve kalabalık sokaklara geçti.