- Bütün hayatım ayıklamakla geçti, gene de bitiremedim süprüntüleri atmayı.
- Büyük bir fırtınaya tutulmuştum. Evet, yabancılarla dolu, bana yabancı olanlarla dolu, uçsuz bucaksız bir denizin ortasında yalnız başıma kalmıştım. Düşündüm. Avcuma aldığım nohutlara bakarak hayatımı, ne işe yaradığını bilmediğim zavallı yaşantımı düşündüm. Nohut ve makarna gibi, bir araya getirilemeyen parçalardan oluşan günlerime acıdım.
- Hayat düşünceleri tutan bir hapishanedir.
- YAZIK!İnsanlar düşüncelerimize uygun biçimler almıyor.
- Her gün yeni baştan yaşamak mümkün olacak mı dersin?Bir gün öncesine korkak bir bezirgânlıkla sarılmadan yaşayabilecek miyiz?Yoksa, yarından korktuğumuz için, düne köle gibi bağlanacak mıyız?Yaşarsak göreceğiz Olric.Yaşamaktan korkmazsak göreceğiz.Ve bu dünyaya göstereceğiz.Onlar göremese de göstereceğiz.Gösterdiğimizi bileceğiz.
- Ama nasıl olur doktor? Bir de içimdeki karışıklığı bilseniz. Parçalarımı bir araya getirerek Hikmet olmakta çok zorluk çektim doktor. Denildiğine göre bu parçalar, aynı yüzyılda yaşamış insanlardan da alınmamıştı; üstelik ırk, dil ve din ayrılıkları da vardı aralarında. Bu yüzden değişik duygu ve düşünceler arasında bocaladım, kaderin oyuncağı oldum. Ben dünya vatandaşıyım, hem de sembolik filan değil, resmen, ha-ha. Şimdi anlıyorum doktor: Demek ki Doğudan alınan parçalarım Batıya isyan ediyor, bu yüzden İngilizleri sevmediğim anlar oluyor. Kalbim de bu çelişkilere dayanamıyor. Güm güm güm doktor.
- Anlıyor musun Olric?Anlıyorum efendimiz.Anlamasan da olur.Kimse anlamasa da olur.Gerçek hürriyet budur Olric.Ben anlıyorum.Anlatamasam da olur.
- " Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim" dedi. "Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim, kendi çapımda! "
- " İnsan, hareketlerine engel olabilirdi; fakat düşüncelerini nasıl durdurabilirdi? İnsan tabiatına bu kadar aykırı bir şey olamazdı. Düşünce suçundan söz etmek, anayasaya aykırıydı."
- Bütün bu yazdıklarım uydurma. Aklımdan geçenleri yazmaya cesaret edemiyorum. Alışmış kalıplar içinde bocalıyorum. Kalıbım yok benim: biçimsiz bir şeyim ben. Eriyip dağılıyorum yazarken. Olmuyor. Bana uzak gelen yaşantıları düzmece bir biçimde anlatmaya çabalıyorum. İçinden geldiği gibi anlatsan Selimim. Olmaz. Deli derler adama sonra. Hemen damgayı yapıştırırlar. Daha kötüsü hiçbir şey demezler. Bunu mu yazacaktın derler; ayrıca içim o kadar karışmış ki sahtelikleri ayıplayıp temizleyemiyorum.